21 Ocak 2009 Çarşamba

Post Duası

Duâ-gu duası
Post Duası

Bârekâllâh ve berekât-ı Kelâmullâhrâ.
Semâ'râ, safârâ, vefârâ, vecdü hâlât-ı merdân-ı Hudârâ.
Evvel azamet-i buzurgî-i Huda ve risâlât-ı rûh-ı pâk-i Hazret-i Habîbullâhrâ.
Ve Çhâr Yâr-ı güzîn-i bâ sâfa,
Ve Hazret-i İmâm Hasan-ı Alî ve Hazreti İmâm Huseyn-i Velî eyimmeyi masumin ezvacı mutahhâra evlad-ı resul ve Şühedâ-yı deşt-i Kerbelârâ.
Ve evliyâ-yı agâh ve ârifân-ı billâh, alel husus
Hazret-i Sultânel-ûlemâ, Seyyid Burhâneddîn-i Muhakkık-i Tirmizî, Kutbül-ârifîn, gavsül-vâsılîn Hazret-i Hudâvendgârrâ .
Ve Hazret-i Şeyh Şemseddin-i Tebrîzî ve Çelebi Husâmeddîn ve Şeyh Salâhaddîn-i Zer-kûb-ı Konevî,
Şeyh Kerîmüddîn, Sultân ibni Sultân Hazret-i Sultân Veled Efendi ve Vâlide-i Sultânrâ.
Ve Hazret-i Ulu Arif Çelebi ve sair Çelebiyân-i Kiram, Zevi'l ihtiram meşayih-i hulefâ, dedegân, dervîşan, muhibban ve fukarâ-i mazi râ.
Ve selameti Çelebi efendi ve Dede efendi râ
Devam-ı ömr-ü devlet-i Cumhuriyeti Türkiye
ve selâmet-i reis-i devlet ve selâmet-i hükümet ve vükelây-ı millet râ.
Safâ-yı vakt-i dervîşân, hâzırân, gaaibân, dûstân, muhibbân râ,
ez şark-ı âlem tâ be gârb-ı âlem ervâh-ı güzeştegân-ı kâffe-i ehl-i imânrâ.
Ve rızâ-yı Hudârâ Fâtihatül Kitâb berhânîm azîzâ.
(içten Fatiha okunur)

"Azamet-i Hudârâ tekbîr:
Allâhu ekber Allâhu ekber, lâ ilahe illallâhu vallâhu ekber,
Allâhu ekber ve lillâhil hamd.
essalâtu vesselâmu aleyke yâ Rasulallâh,
essalâtu vesselâmu aleyke yâ Habîballâh,
essalâtu vesselâmu aleyke yâ nûre Arşillâh,
essalâtu vesselâmu aleyke yâ Seyyidel evveline vel âhırin
ve şefî'-al müznibîn ve selâmûn alel mürselîn
vel hamdü lillâhi rabbil-âlemînnn".

TÜRKÇESİ
Cenab-ı Allah'ın ve mübarek sözünün bereketi için yüceler yücesi Rabb'ımızın büyüklüğü ve bağışlaması herkese olsun.
Özellikle peygamberlerin sultanı iyi insanların önderi Hz. Muhammet Mustafa (s.a.v)in pak, temiz, aziz, latif, arı ve mukaddes, şerefli ruhu için.
(Sonra) seçilmiş Dört büyük halife (Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali Hazretleri) ruhları için.
Ali'nin oğlu İmam Hasan ve İmam Hüseyin, günahsız imamlar ve temiz eşleri, Allah Resülünün çocukları ve Kerbelâ Çölü'nün şehitleri için;
(Her şeyden) haberdâr olan evliyanın ve Allah velilerinin (ariflerinin) tamamı; ve özellikle Hazret-i Sultânü'l-Ulemâ ve Hazret-i Seyyid Burhânüddîn-i Muhakkık-ı Tirmizî, ariflerin kutbu (lideri, önderi), Allah'a ulaşmışların şeyhi Hazret-i Mevlâna (Hüdâvendigâr) için ve Hazret-i Şeyh Şemsüddîn-i Tebrizî (Tebrizli Şems) ve Konyalı Selâhaddîn-i Zerkûb, Şeyh Kerîmüddîn, Sultân oğlu Sultân Hazret-i Sultân Veled Efendi ve Sultân'ın annesi (Mü'mine Hatun: Mevlâna'nın annesi) için ve Hazret-i Ulu Arif Çelebi ve geçmişteki diğer saygın, asil Çelebiler, şeyhler, halifeler (Mevlevi temsilcileri) dedeler, dervişler, muhibler (Mevlâna ve Mevlevîlik'e sempati duyanlar) ve fakirler (Mevlevîlik'e hizmeti geçenler) için;
Hazret-i Çelebi Efendi (dönemin Çelebisi) ve Dede Efendinin (Semâdaki dede) selâmeti için ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin devamı ve selâmeti için Müslümanların selâmeti için. Ve bu dergâhın banisi (inşâ edeni)... Dedenin göç eden ruhu için;
Dervişlerin, burada bulunan ve bulunmayanların, Mevlevîlerin ve severlerinin vakitlerinin güzel olması için;
Doğudan Batıya kadar tüm dünyadaki iman sahiplerinin ruhlarının tamamı için;
Ve Allah rızası için Kitabın (Kur'ân-ı Kerîm'in) Fatiha'sını okuyalım ey dostlar!
Allah'ın yüceliği için Tekbir... Allâhu ekber Allâhu ekber, la ilahe illalâhu vallâhu ekber, Allâhu ekber ve lillâhil hamd. Assalâtu vesselâmu aleyke yâ Rasûlallâh, asselâtü ves-selâmü aleyke yâ Habiballâh, asselâtü vesselâmu aleyke yâ nûre Arşillâh, asselâtü vesselâmu aleyke yâ Seyyidel evveline vel âhirin ve şefi'-al müznibin ve selâmün alelmürselin vel hamdü lillâhi rabil-âlemin."

11 Ocak 2009 Pazar

Şerîat ve tarîkat yobazlığı nedir?

Soru 98 : Şerîat ve tarîkat yobazlığı nedir?

Her ikisi de birbirinden beter iki onulmaz yara, iki sağlaşmaz hastalıktır. Şerîat yobazı, karıncayı çiğnemekten çekinir; Kur'ân-ı Kerîm «size selâm vererek sizinle buluşan kişiye müslüman değilsin demeyin» buyurduğu (IV, 94), kitap ehline bile dokunmadığı, onları dinlerinde serbest bıraktığı, Hz. Peygamber, Allah'ın birliğine inananın cennete gireceğini bildirdiği halde, en küçük müsamahayı bile kabul etmez, din uğruna, Allah aşkına adam boğazlamayı cihad sayar; kendi gözündeki merteği görmez, âlemin gözündeki çöpe takılır gözü. Tarîkat yobazı, her şeyi Tanrı tecellîsi görür, herkese aynı gözle bakmayı söyler; fakat kendi yoluna uymayanları «avâm, zâhid, Yezid, yabancı» sözleriyle kınar; adam yerine saymaz. Şerîat yoba¬zına göre müslüman, yalnız kendisidir, kendine uymayanlar dinsizdir. Hele başını ustura ile tıraş ettirmeyen, sakalını çenbervârî bırakmayan, başına bere giymeyen kişiyi gâvur sayar; her yeniye, her yeniliğe düşmandır; rahmetli Ney-zen Tevfiyk'ın dediği gibi,

Yobazın mantıka ermez berelenmiş kafası!

Tarîkat yobazı, esmâya kaptırır kendini, rüyalara dalar, hayal âlemlerine girer; dünyayı sanki boşlamıştır; ama aklı mangırdadır, gönlü dünyaya bağlı. Fakat kerametler satar, gaybden haber verir, dünyayı tasarruf eder aklınca. Gene rahmetli Ney-zen, bu rûhî hâletleri anlatırken demişti ki:

«Bunlar, ya garezdir, ya maraz.»

Gerçekten de öyledir. Ya çıkarına göre lâf eder, iş görür yobaz; ya da devrini anlamayacak, muhitini farketmiyecek kadar kendini sâbit fikirlere kaptırmıştır, aklını yitirmiş bir hastadır yobaz.

Her iki yobaz da toplum için tehlikelidir. Gerçek din adamı, dünyayı da, ahireti de dengede tutan, insan şerefini gözeten, bağımsızlığı toplum için temel sayan, bunu sağlamak için savaşı koyan, insanları bir gören, yardımlaşmayı, sevişmeyi buyuran, aklı ön plâna alan, iktisâdî düzeni en ileri bir görüşle amaç edinen, yaşayışı takdis eden, bir hak bilen, hürafeleri reddedip bâtıl bulan, hikmeti, inanan kişinin yitik malı bilip nereden ve kimden olursa olsun almayı emreyleyen, dinlerin sonuncusu ve en mütekâmili olan İslâm diniyle peygamberlerin sonuncusu Hz. Muhammed'in buyruklarına uyar ancak. Onun dini de en gerçek dindir, inancı da, yalanlarla, dolanlarla, hayallerle örülmüş bir inancı olamaz.

Gerçek din inancına sahip olan şerîatçı, Hz. Peygamber'in nehyettiği muskayı yazamaz (Câmi', II, s. 152), üfürükle hasta tedavisine kalkamaz (aynı, I, s. 67); «Bize karşı silâh taşıyan bizden değildir» diyen (II, s. 153) Peygamber'in emrine karşı gelemez; «Müslümanları ayıran benden değildir» (II, 161) buyruğunu çiğneyemez.

Gerçek din inancına sahip olan tasavvufçu, gaybın, ancak Allah tarafından bilindiğini açıkça anlatan Kur'ân-ı Kerîm'in (VII, 188, XXXI, 34) hükmüne karşı çıkıp gelecek zamanda olacak şeyleri bilmek dâvasına girişemez; cefrle uğraşamaz, geleceğin, Tanrı ışığıyla bakıp gören inanan kişinin anlayışından başka bir şeyle bilinip anlaşılmayacağına inanır (Câmi', I, s. 7); hele «inananlar, bir yapı, bir duvar gibidir; birbirlerini kuvvetlendirirler» ve «Müslüman, müslümanların, elinden, dilinden emin oldukları kişidir» meâllerindeki hadislere karşı (II, s. 172) birisini öldürmek için kahriye okuyamaz, «Yâ Kahhâr» diye zikre koyulup onun ölümünü isteyemez; sevdiği kişinin vuslâtına erişmek için celbiyye okumaya dili varamaz.

Gerçek şerîatçı, olgun insandır; gerçek irfan sâhibi, âlemlere rahmettir. Gerçekler, varlıklarını insanlığa veren, ferdiyetlerinden geçen kişilerdir.


ABDÜLBÂKİ GÖLPINARLI - 100 SORUDA TASAVVUF