26 Nisan 2008 Cumartesi

Kocakarı ilaçları

Öksürük için
-------------
Bir avuç öğütülmemiş kuş burnu

Yarım ayva dilimleniyor

Bir elma kabuğu -ithal olmayacak

Alabildiği kadar su konacak

Demlik kaynamadan evvel kabarcıklar çıkmaya başladığı sırada bir tutam
ıhlamır eklenecek ve bir taşım kaynatılacak.
ve altı kapatılacak

Bu bir daha kaynatılmayıp içilecek

Grip için
---------

16 adet çiğ kahve çekirdeği
1 demet maydonoz
1 adet limon
5 bardak su eklenip kaynatılacak

2 bardak su kalana kadar kaynatılıp kapatılacak ve içilecek

11 Nisan 2008 Cuma

Kimlik, dil vs

Birçoğumuz, kim olduğumuza ilişkin bir dili kendimize maletmişizdir (veya bu tür bir dil tarafından içselleştirilmişizdir) ki bu durum 'üretici' ve 'kendimize-yeterli' olmamızı, "kendi ağırlığımızı taşımamızı" ve bir sosyal gurubun 'katkıda bulunan üyesi' olmamızı icabettirir. Bir çoğumuz aslında, bir tür kendi kendini anlama ve onun getirdiği pratikler olmaksızın anlamı ve değeri hakkında kafa yormamız imkansız olan klişe-iptila bu dille derinden 'özdeşleşmiş' durumdayızdır. Bu iyi-bilinen "çalışma-etiği" kimliğimizin öylesine derinliklerine işlemiştir ki, biz bu yorumlama çerçevesinin tarihsel bakımdan zorunluluk unsuru içermeyen köklerini ve 'bizim' mantıksal olarak mantıksal bakımdan bu dilden kopuk olduğumuzu düşünsek bile, kendimizi ve başkalarını 'üretici değerimiz' den bütünüyle düşünsek bile, kendimizi ve başkalarını 'üretici değerimiz'den bütünüyle yoksun şartlar içinde 'konumlandırmamız' empirik bakımdan imkansız olabilir. Bu bakımdan, kim olduğumuzun her gerçek boyutu, büyük ölçüde içinde doğduğumuz tarihsel şartlardan miras aldığımız kendi kendini-anlama veya kendi kendini - yorumlama tarafından belirlenmiş durumdadır. Yada şu örneği düşünün: entellektüel gelişimimiz sırasında sorunlarla ilgili bazı temel yaklaşımlara tekrar tekrar dönmemiz ölçüsünde belirli düşünce okullarıyla 'özdeşleşiriz'; başka türlü düşünebilme imkanımız olduğu halde özdeşleşiriz. Bu, entellektüel değişmenin ve gelişmenin imkansız olduğu anlamına gelmez - apaçık şekilde durum bu değildir - fakat insan bir kere bir Kantçı, Hegelci, Wittgensteinci ya da Heideggerci gibi düşünmeyi öğrendi mi, sık sık, bütünüyle açık fikirli ve objektif olma tasarılarına rağmen, belirli bir problemi ele alma tarzlarının ve bu probleme ilişkin belirli bakış açılarının bizatihi kendilerinin birer sorun olarak ortaya çıktıklarını keşfeder. Ne kadar özgür olursa olsun insan bu sorunlarda daima, kim olduğumuz/kimliğimiz, dilin aracılık ettiği tarihsel boyutlarımızın bir fonksiyonu olduğu için belirli bir tarzda sınırlanmış ve belirlenmiş durumdadır.

Hermeneutik ve Hümaniter Disiplinler- Terc.Hüsamettin Arslan -sh.140-141-2002

6 Nisan 2008 Pazar

Köylü milletin efendisidir!

“Köylü milletin efendisidir!”

Türkiye’nin sahibi ve efendisi kimdir? Bunun cevabını derhal birlikte verelim: Türkiye’nin gerçek sahibi ve efendisi , gerçek üretici olan köylüdür. O halde, herkesten çok refah, saadet ve servete layık olan köylüdür. Binaenaleyh, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetinin iktisadi siyaseti, bu temel hedefi gerçekleştirmektir.

Efendiler! Diyebilirim ki bugünkü felaket ve sefaletin tek nedeni bu gerçeğin gafili bulunmuş olmamızdır. Filhakika; yedi asırdan beri dünyanın çeşitli bölgelerine sevk ederek, kanlarını akıttığımız, kemiklerini topraklarında bıraktığımız ve yedi asırdan beri emeklerini ellerinden alıp israf eylediğimiz ve buna mukabil daima horlayarak karşılık verdiğimiz ve bunca fedakarlık ve ihsanlarına karşı nankörlük, küstahlık, zorbalıkla uşak derecesine indirmek istediğimiz bu asli sahibin huzurunda bugün büyük utanç ve saygı ile gerçek duruşumuzu alalım. Efendiler! Milletimiz çiftçidir. Milletin çiftçilikteki mesaisini çağdaş iktisadi tedbirler ile azami ölçüye ulaştırmalıyız. Köylünün mesaisinin sonuçlarını ve faydalarını kendi menfaati lehine azami ölçüye vardırmak iktisadi siyasetimizin esas ruhudur. Binaenaleyh; bir taraftan çiftçinin mesaisini artıracak ve verimli kılacak malumat, vesait ve teknolojinin kullanımı ve diğer taraftan onun mesaisinin sonuçlarından azami istifadesini temin eyleyecek iktisadi tedbirlerin alınmasına çalışmak lazımdır. Şimdiye kadar mevcut olan yolsuzluk, çağdaş nakliye araçlarının yokluğu, mübadele usullerinin çiftçi aleyhine olması ve hükümet kanunlarının çiftçiyi koruyamaması gibi engellerin kaldırılması lazımdır. Bu noktada bilhassa tarım ürünlerimizi benzer ecnebi ürünlere karşı korumaya engel olmakla milletimizi bugünkü iktisadi sefalete mahkum eden mülga(kaldırılan) kapitülasyonların acıklı durumunu hatırlatmadan geçemem. Malumunuzdur ki, memleketimiz iktisadi teşkilat ve muhit itibariyle kuvvetli bir halde bulunmuyordu. Özel iktisadi sermaye de serbest rekabete dayanabilecek dereceye erişememişti. Tanzimatın açtığı serbest ticaret devri Avrupa rekabetine karşı kendini koruyamayan iktisadiyatımızı bir de iktisadi kapitülasyon zinciriyle bağladı. Teşkilat ve özel sermaye açısından iktisat sahasında bizden çok kuvvetli olanlar memleketimizde, bir de fazla olarak, imtiyazlı mevkide bulunuyorlardı. Temettü (kar) vergisi vermiyorlardı. Gümrüklerimizi ellerinde tutuyorlardı. İstedikleri zaman istedikleri eşyayı, istedikleri şeriat tahtında memleketimize sokuyorlardı. Bütün iktisat alanlarımızda bu sayede mutlak hakim olmuşlardı.

Efendiler! Bize karşı yapılan rekabet hakikaten çok gayrimeşru, hakikaten çok kahir(zorlayıcı, yok edici) idi. Rakiplerimiz bu suretle gelişmeye müsait sanayiimizi de mahvettiler. Tarımımızı de zarara uğrattılar, yıktılar. İktisadi ve mali gelişmemizin ve ilerlememizin önüne geçtiler.

Efendiler! Artık serbest ve müstakil bir hayata atılan Türkiye için, iktisadi hayatı boğmakta olan kapitülasyonlar mevcut değildir. Ve olamaz. İktisadi hayatımızın belirlenmiş hedeflere yönelmesi ve süratle ilerleme ve gelişmesi için kabul edilecek tedbirler arasında memleketimizde Avrupa rekabeti yüzünden mahvedilmiş ve şimdiye kadar ihmal edilegelmiş tarımsal sanayiimizi geliştirme ve çağdaş iktisadi araçlarla ile teçhiz etmeyi öncelikli olarak ele alacağız. Gerek ziraat ve gerek memleketin servet ve sağlık açısından önemi tartışmasız olan ormanlarımızı da çağdaş tedbirler ile güzelleştirmek, genişletmek ve en yüksek verimi elde etmek esas ilkelerimizdendir. İktisadi siyasetimizin önemli amaçlarından biri de genel çıkarları doğrudan doğruya alakadar olacak kurumlar ve iktisadi teşebbüsleri mali gücümüz ve fenniyemizin müsaadesi ölçüsünde devletleştirmedir.

...

Mali kuvvetimiz bugüne kadar olduğu gibi, dışarıdan borç almaksızın, fakirane olmakla beraber memleketi idare edecek ve hedeflerine ulaşacaktır.

Efendiler! Bugünkü kutsal savaşımızın amacı tam bağımsızlıktır. Tam bağımsızlık ise ancak mali bağımsızlık ile mümkündür. Bir devletin maliyesi bağımsızlıktan mahrum olunca o devletin bütün hayati alanlarında bağımsızlık felçlidir. Çünkü her devlet ancak mali kuvvetle yaşar. Mali bağımsızlığın korunması için ilk şart, bütçenin iktisadi bünye ile denk ve birbirine uygun olmasıdır. Binaenaleyh; devlet yapısını yaşatmak için dışarıya müracaat etmeksizin memleketin gelir kaynaklarıyla idare temini, çare ve tedbirlerini bulmak lazım ve mümkündür.

TBMM Üçüncü Toplanma Yılı Açış Konuşmasından

(1 Mart 1922)

http://www.turksolu.org/32/arkasayfa32.htm

Aydınlanma

Immanuel Kant


«AYDINLANMA NEDİR?» SORUSUNA YANIT(1784)


Aydınlanma, insanın kendi suçu ile düşmüş olduğu bir ergin olmama durumundan kurtulmasıdır. Bu ergin olmayış durumu ise, insanın kendi aklını bir başkasının kılavuzluğuna başvurmaksızın kullanamayışıdır. İşte bu ergin olmayışa insan kendi suçu ile düşmüştür; bunun nedenini de aklın kendisinde değil, fakat aklını başkasının kılavuzluğu ve yardımı olmaksızın kullanmak kararlılığını ve yürekliliğini gösteremeyen insanda aramalıdır Sapare Aude! Aklını kendin kullanmak cesaretini göster! Sözü şimdi Aydınlanmanın parolası olmaktadır.

Doğa, insanları yabancı bir yönlendirilmeye bağlı kalmaktan çoktan kurtarmış olmasına karşın (naturaliter maiorennes) , tembellik ve korkaklık nedeniyledir ki, insanların çoğu bütün yaşamları boyunca kendi rızalarıyla erginleşmemiş olarak kalırlar, ve aynı nedenlerledir ki bu insanların başına gözetici ya da yönetici olarak gelmek başkaları için de çok kolay olmaktadır. Ergin olmama durumu çok rahattır çünkü. Benim yerime düşünen bir kitabım, vicdanımın yerini tutan bir din adamım, perhizim ile ilgilenerek sağlığım için karar veren bir doktorum oldu mu, zahmete katlanmama hiç gerek kalmaz artık. Para harcayabildiğîm sürece düşünüp düşünmemem de pek o kadar önemli değildir; bu sıkıcı ve yorucu işten başkaları beni kurtaracaktır çünkü. Başkalarının denetim ve yönetim işlerini lütfen üzerlerine almış bulunan gözeticiler [vasiler, ç.] insanların çoğunun, bu arada bütün latif cinsin ergin olmaya doğru bir adım atmayı sıkıntılı ve hatta tehlikeli bulmaları için , gerekeni yapmaktan geri kalmazlar. Önlerine kattıkları hayvanlarını önce sersemleştirip aptallaştırdıktan sonra, bu sessiz yaratıkların kapatıldıkları yerden dışarıya çıkmalarını kesinlikle yasaklarlar; sonra da onlara, kendi kendilerine yürümeye kalkışırlarsa başlarına ne gibi tehlikelerin geleceğini bir bir gösterirler. Oysa onların kendi başlarına hareket etmelerinden doğabilecek böyle bir tehlike gerçekten büyük sayılmaz; çünkü bir kaç düşüşten sonra bunu göze alanlar sonunda yürümeyi öğreneceklerdir, ne var ki bu türden bir örnek insanı ürkütüverir ve bundan böyle de yeni denemelere kalkışmaktan alıkoyar.

Demek oluyor ki her birey için nerdeyse ikinci bir doğa yerine geçen ve temel bir yapı oluşturan bu ergin olmayıştan kurtulmak çok güçtür. Hatta insan bu duruma seve seve katlanmış ve onu sevmiştir bile; işte bu yüzden o, kendi aklını kullanma bakımından gerçekten de yetersizdir; çünkü onun böyle bir deneyi gerçekleştirmesine asla izin verilmemiştir, o aklını kullanmayı denemeye hiç bir zaman bırakılmamıştır. Dogmalar ve kurallar, insanın doğal yetilerinin akla uygun kullanılışının ya da daha doğru bir deyişle kötüye kullanılmasının bu mekanik araçları, erginleşme ve olgunlaşma için sürekli bir ayakbağı olurlar. Biri çıkıp yürümeyi köstekleyen bu zincirleri atsa da, en dar hendekten bile hemen öyle pek kolayca atlayamaz; çünkü o henüz kendisine güven duyarak bacaklarını özgürce hareket ettirmeye daha alışamamıştır. İşte bundan dolayı da ruhlarını, zihinsel yanlarını kendi başlarına işleyip kullanarak ergin olmayıştan kurtulan ve güvenle yürüyebilen, pek az kişi vardır.

Oysa buna karşılık, kitlenin kendi kendisini aydınlatması daha çok olanak taşır; hatta ona özgürlük, yani özgür olma hakkı tanınırsa bu durumun önüne geçilemez de. Çünkü yığının içinde, kamuda -vasiler arasında bile- bağımsız düşünebilen bir kaç kişi her zaman bulunacaktır; bunlar önce kendi boyunduruklarını atacaklar, sonra da' insanın kendindekini akıllıcâ değerlendirmesi yanında bağımsız düşünmenin kişi için bir ödev olduğu anlayışını çevrelerine yayacaklardır. Ama eskiden kitleyi boyunduruk altına sokan ve kendileri de aydınlanmaya öyle pek layık olmayan ve hak kazanmayan gözeticilerden bir kaçı şimdi çıkıp da kitleyi boyunduruktan kurtulmaları için kışkırtırlarsa, öteki gözeticiler bunları 'boyunduruk altında kalmaya zorlarlar; önyargıları yerleştirmenin işte böyle zararları vardır, ve bu önyargılar kendilerini yayanlardan sonunda öçlerini alırlar. Bundan dolayı: kamu ancak yavaş yavaş aydınlanmaya varabilir. Gerçi devrimler ile bir 'baskı rejimi, kişisel bir despotizm, bir zorbalık yönetimi yıkılabilir; ancak yalnız bunlarla, düşüncelerde gerçek bir düzelme, düşünüş biçimlerinde ciddi bir iyileşme elde edilemez; tersine, bu kez yeni önyargılar, tıpkı eskileri gibi, düşüncesiz yığına, kitleye yeni birer gem, yeni birer yular olurlar:

Oysa aydınlanma için özgürlükten başka bir şey gerekmez; ve bunun için gerekli olan özgürlük de özgürlüklerin en zararsız olanıdır:





Aklı her yönüyle ve her bakımdan çekinmeden
kitlenin önünde apaçık olarak kullanmak özgürlüğü.

Ne var ki her yandan «düşünmeyin! aklınızı kullanmayın! » diye bağırıldığını işitiyorum. Subay, «Düşünme, eğitimini yap! », maliyeci «düşünme, vergini öde! », din adamı «düşünme, inan! » diyorlar. (Şu dünyada yalnız bir kişi var ki o da, «istediğiniz kadar ve istediğiniz şeyi düşünün, ama itaat edin! » diyor) .3 Her yerde özgürlüğün sınırlanışı var. Peki hangi türde bir sınırlama aydınlanmaya karşıdır, hangisi değildir, ve hangi biçimde bir sınırlama tersine özgürlüğe yararlıdır? Yanıt vereyim: kendi aklının kitle önünde, kamuoyu önünde ve hizmetinde serbestçe ve açık bir biçimde kullanılması her zaman özgürce olmalıdır; ve yalnızca bu tutum insanlara ışık ve aydınlanma getirebilir; buna karşılık aklın özel olarak kullanılışı [der Privatgebrauch], genellikle çok dikkatlice ve dar bir alanda kalacak bir biçimde sınırlandırılabilmiştir ve bu da Aydınlanma için bir engel sayılmaz. Kendi aklını kamu hizmetinde kullanmaktan [der öffentliche Gebrauch], bir kimsenin, örneğin bir bilginin bilgisini ya da düşüncesini yani aklını, onu izleyenlere, okuyanlara yararlı olacak bir biçimde sunmasını anlıyorum. Aklın özel olarak kullanılmasından da kişinin, kendi işi ve memuriyeti çerçevesinde, kendisine emanet edilen topluma ilişkin bir hizmeti ya da belirli bir görevi yerine getirmesi diye anlıyorum. İmdi kamunun çıkarlarını etkileyen bazı işlerde, yapay bir ortak anlaşma gereğince ve hükümet tarafından kamu amaçlarına uygun biçimde ve 'hiç değilse onu ortadan kaldırmayacak şekilde, kanunun bazı üyelerince kullanılabilecek bazı belirli işlemlere, belirli mekanizmalara gereksinme duyulur. Bu gibi durumlarda aklı kullanma tartışmasına kuşkusuz izin verilmez, itaat etme kesin emirdir. Fakat kendisini makinenin bir parçası sayan herhangi bir insan, yine kendisini bir topluluğun üyesi, hatta, evrensel uygar bir toplumun üyesi olarak tanıtması durumunda, örneğin bir bilgin sıfatıyla, kendi düşünme yetisine dayanarak yazılarıyla kamuya yönelir; her hal ve durumda aklını kullanır, ama, zamanında edilgin olarak da olsa görev yaptığı durumları ve işleri de zarara uğratmadan yapar bunu. Üstlerinden aldığı bir emir üzerinde, onun yararlılığı ya da yararsızlığına ilişkin olarak akıl yürüten bir subayın tutumu tehlikeli ve zararlıdır, onun ödevi yalnızca itaat etmektir. Fakat eğer bu konuda doğru olmak gerekiyorsa, bir bilgin olara;k onun askerlik hizmetinin yanlışları üzerindeki eleştiri ve düşünceleri ve bunları kamu önüne yargılanması için götürmek istemesi yasaklanamaz. Yine bunun gibi yurttaş, kendisine düşen vergiyi ödeyemezlik edemez; hatta bu gibi vergilere ilişkin yapılan acımasız eleştiriden ve ödememeye yönelik davranışlar, bu uymamaların genelleşebileceği gerekçesiyle cezalandırılabilir. Bununla birlikte bir bilgin olarak aynı vatandaş. kamu önünde vergilerin uygunsuzluğu ve adaletsizliği üzerindeki düşüncelerini açıkça belirttiği zaman asla yurttaşlık yükümlülüklerine karşı gelmiş sayılmaz. Yine aynı şekilde bir papaz da hizmetinde bulunduğu kilisenin öğretileri ile uygunluk ve uyum içinde işi gereği kilisenin inançlarını cemaatine ve halkına öğretmekle yükümlüdür. Fakat bir din bilgini olarak .o, bu inançları pekâla eleştirebilme özgürlüğüne ve daha fazlasına sahiptir: büyük bir itina ve dikkatle ölçülüp-biçilmiş ve tartılmış düşüncelerini, çok iyi bir biçimde yönlendirilmiş eğilimlerini kamuya iletmek sorumluluğuna sahiptir; bunlar, sözü geçen dinsel öğretilerin yanlış yönleri üzerinde alabileceği gibi, dinin ve kilise işlerinin düzeltilmesine ilişkin de ola;bilir; ve bunu yaparken de vicdanını rahatsız edecek hiç bir şey söz konusu olamaz. Kilisenin sadık bir hizmetkârı olarak görev ve yükümlülüklerine uygun bir biçimde vaaz verirken o, kendi kişisel kanılarına göre bunu yapmak özgürlüğüne sahip değildir; ama, kendisinin yükümlü olduğu şekilde ve başka bir otorite adına dinsel telkinde bulunmak zorundadır. O şöyle söyleyecektir: Kilisemiz bunları ya da şunları öğretir; işte kullandığı kanıtlar da bunlardır. Cemaati yani dinsel topluluğu için kendisinin bile tam bir inançla bağlı olmadığı din- sel kuralların pratik yaranlarını ve avantajlarını gösterirken o, bunlar içinde saklı bir hakikatin bulunmasının olanaksız olmadığını ve içsel dine karşı çıkan hiç bir şeyin bulunmadığını söylemek durumunda kalır. (Bu gibi dinsel öğretilerde, her durum ve olayda dinin özüne hiç bir şey karşı gelmemiştir, gelemez) . Papaz eğer, bunlardan hiç birini öğretilerde bulamadığını düşünecek olursa, işte o zaman resmi görevlerini vicdanı rahat olarak yürütemeyecek ve görevinden ayrılması gerekecektir. Sonuç olarak din adamının cemaatinin önünde bir eğitimci imiş gibi aklı kullanması yalnızca aklın özel kullanımı olmaktadır, çünkü burada cemaat ne kadar büyük ve kalabalık olursa olsun bir aile toplantısı söz konusudur ve papaz olarak o kişi özgür değildir ve olmamalıdır; çünkü o kendisine dışardan yüklenen bir görev ile bağımlıdır. Buna. karşın, alanının bir bilgini olarak din adamı yazılarıyla halka hitap ederken, dünyaya seslenirken, yani rahip olarak aklını kamu hizmetinde kullanırken, aklın herkes için kullanımının ve kendi adına konuşmanın sınırsız özgürlüğünden yararlanır. Zira halkın ruhani yani tinsel işleriyle ilgileneceklerin kendilerinin de ergin olmamaları gerektiğini sanmâk yakışık almayan ve saçmalıkları sürekli kılan bir saçmalıktır.

Fakat bir kilise meclisinde ya da Presbiteryen kiliselerindeki kutsal yönetim kurulunda (Hollanda'dıların böyle söylediği gibi) görüldüğü üzere, ruhbanlar sınıfı değişmez kesin bir dinsel öğretiler manzumesini, hem kendi üyelerinin her biri üzerinde, hem de onların aracılığıyla halk üzerinde, her zaman için değişmeyen bir koruyuculuğu güvenle sürdürmek amacıyla, bir yemine dayanarak ortaya koymak hakkını kendilerinde bulmamalı mıdırlar? Hemen yanıt vereyim bu kesinlikle olanaksızdır. Söyle ki, insan soyunun gelecekteki her yeni aydınlanmasına engel olacak 'böyle bir anlaşma kesin olarak bir hiçtir, mutlak olarak boş ve gelecekten yoksundur; kaldı ki böyle bir sözleşme, en üstün bir yetke ya da parlamentolar veya en gösterişli ve görkemli barış antlaşmaları tarafından onanmış olsa bide. Çünkü hiç bir çağ bir, yemine dayanarak kendisinden sonra gelen dönemlerin, hem de pek önemli konularda, bilgilerini genişletmemesi ve yanılgılarını düzeltmemesi ya da aydınlanmada ileri gitmemesi için herhangi bir anlaşmaya yönelemez. Böyle bir şey insan doğasına karşı işlenmiş bir kıyım olur; çünkü sözü geçen bu durum, insan doğasının köktenci amacı ve belirlenim ilkelerinden biri olan ilerlemeye aykırıdır, ve bundan dolayı daha sonraki kuşaklar da bu gibi anlaşmaları yetkisiz ve suçlu bularak bir kenara bırakmakta tamamiyle haklıdırlar. Şimdi acaba aydınlanmış bir çağda mı yaşıyoruz? sorusu sorulunca, yanıt şöyle olacaktır: Hayır, aydınlanmış bir çağda değil, fakat aydınlanmaya giden bir dönemde,'bir aydınlanma döneminde yaşıyoruz. şimdiki zamanlarda olduğu gibi, insanlığın bir bütün olarak, başkasının rehberliği olmaksızın, dinsel konularda kendi aklını iyi bir biçimde ve güvenilir bir şekilde kullanması durumunda olması ya da bu duruma getirilebilmesi için katedilecek daha çok yolumuz var. Fakat bu yönde özgürce çalışmak için şimdi onların yolunun temizlenip aydınlatıldığına ilişkin farklı göstergelere sahibiz; böylece evrensel aydınlanmaya . giden yoldaki engeller, insanın kendi suçu ile düşmüş bulunduğu bu ergin olmayış durumundan kurtuluşu ile ilgili güçlükler yavaş yavaş da olsa giderek azalmaktadır. İşte bu bakımdan çağımız bir aydınlanma çağıdır ya da Friedrich'in yüzyılıdır. Bir prens din konularında, halkına herhangi bir emir vermemeyi ya da yükümlülük yüklememeyi kendi görevi bakımından bir küçüklük ya da bir gerilik olarak görmez ve halkını tüm bir özgürlüğe doğru yöneltirse, hatta bu prens hoşgörülü gibi kibirli bir sıfatı kabul ederek bir zayıflık da gösterse, o aydınlanmış bir kimsedir. işte böyle bir kimse çağdaşlarınca ve kendisine borçlu olacak daha sonra gelenlerce; insanlığı ergin olmayıştan ilk kez kurtaran, hükümeti ilgilendirdiği oranda ve bütün insanları vicdanları ile ilgili tüm konularda akıllarını kullanmada özgür bırakan bir insan olarak onurlandırılmayı hak eder. Onun yönetimi altında kilise ileri gelenleri kendi resmi görevlerinin yapılmasını gerekli gördüğü konularda önyargılı davranmaksızın ve faz- la ayak diretip karşı koymaksızın bir bilim adamı gibi kendi güçleri ve olanakları elverdiği ölçüde özgür bir biçimde ve halka açık olarak kendi kanılarını, düşüncelerini ve kararlarını dünyanın yargısına, oyuna ve onayına sunabilirler, hatta bu tutum yer yer, şurda burda ortodoks öğretiden sapmaları da beraberinde getirse bile; işte bix durum herhangi resmi bir görevle sınırlandırılmamış diğer kimselere de uygulanır. Bu özgürlük ruhu dışarıya doğru da bir açılma ve yayılma gösterir, öyle: ki kendi işlevini yanlış anlayan, görevini kötüye kullanan ve rolünü başarıyla oyna- yamayan hükümetlerce empoze edilen dış engellemelerle bile sataşmak zorunda kalır. Bu gibi hükümetler, en azın.dan ulusun birliğini ve halkın uyumunu tehlikeye düşürmeksizin özgürlüğün böyle bir ortamda. nasıl varolabildiğini gösteren parlak birer örnektirler. Artık insanlar kendi rızalarıyla yollarının üstünden barbarizmin, bir 'tür büyüklük kompleksinin yavaş yavaş kaldırılması için çalışacaklar ve bu da benimsenmiş, yapma ve uydurma birtakım ölçülerin insanları bunların içinde tutmasının ortadan kaldırılmasıyla birlikte gerçekleşecektir.

Burada aydınlanmanın yani insanın kendi kabahati sonucunda karşı karşıya bulunduğu olgun olmayış ya da kendi sorumluluğu sonucu düştüğü ergin olmayış durumundan kurtuluşunun odâk noktası olarak din konularını belirlemeye çalıştım. Çünkü bilimler ve, sanatlarla ilgili olarak yöneticilerimizin bu konular üzerinde söz sahibi olma ve koruyuculuk yapma .rolü oynamaları çıkarlarına uygun düşmez; ikinci olarak din bakımından ergin olmayış her şeyden daha. çok tehlikeli, zararlı ve onur kırıcıdır. Fakat bilimlerde ve sanatlarda özgürlüğe öncelik. tanıyan bir devlet başkanının düşünme biçimi daha ileri bir yayılım gösterir ve kendi yasası açısından bile vatandaşlarının kendi akıllarını serbestçe ve herkese açık olarak kullanmasına izin vermesinde hiç bir tehlikenin bulunmadığını bilir, herkesin önünde daha iyi bir yasanın yapılması için onların düşüncelerini alır; bu durum yürürlükteki yasanın doğru, içten ve açık bir eleştirisini getirse bile; önümüzde bu türe uygun çak parlak bir örnek vardır, hiç bir yönetici bizim kendisini onurlandırdığımız bu kimseyi şimdiye değin aşamamıştır. [Büyük Friedrich, ç.]

Ama kendisi aydınlanmış, hayaletlerden korkmayan bir yönetici elinde iyi örgütlenmiş ve kalabalık bir orduyu toplumun güvenliğini sağlayabilme için bulundursa da, devletin cesaret edemediği şu sözü söylemek yürekliliğini kendinde bulabilir: “İstediğiniz ,kadar ve istediğiniz konular üzerinde düşünün, ama itaat edin! Bu durum ise insansal konularla ilgili olması nedeniyle karşımıza tuhaf ve umulmadık bir durum olarak , çıkar, tıpkı herşeyin hemen hemen paradoksal olduğunu geniş anlamda aldığımızda buna benzer bir sonuca varmamız gibi bir şeydir bu. Yüksek düzeye ulaşmış bir toplum özgürlüğüdür kuşkusuz halkın zihinsel özgürlüğü yanında bir önceliği vardır ve onun önüne aşamayacağı sınırlar koyar: Buna karşın toplum özgürlüğünün daha aşağı bir düzeyde olması demek, onun zihin özgürlüğüne kendi gücünü gösterebilmesi için yeteri kadar yer sağlaması demektir. Doğa bir defalığına. sert kabuğu altındaki tohumu özgürlüğüne kavuşturmuş, bütün yumuşaklığı ile onu kollamış, yani özgür düşünmeye yönelik bir eğilim ve hizmet sonunda giderek halkın zihniyetine, onda yerleşmiş bulunan inançlara tepki göstermiş ve yavaş yavaş özgür eyleyebilme aşamasına, gelmiştir. Bu durum yani özgür düşünme ve eyleme, yönetimlerin yani hükümetlerin ilkelerini de etkileyecek ve kendilerine göre insanı kullanarak onu sömürebilecekleri ya da ondan yararlanabilecekleri düşüncesi, makineden fazla bir şey olan insanın' insansal onuruna uygun davranma düşüncesine dönüşecektir.

Felsefe Yazıları “Aydınlanma Nedir”(1784)- Immanuel Kant- Türkçesi: Nejat Bozkurt –Felsefe Yazıları-1983





http://www.felsefeekibi.com/site/default.asp?PG=1419

5 Nisan 2008 Cumartesi

Kavramlar Dizini

Okudukça genişletilecek

A

Aşk : Kur'an, Sûre: 11, Ayet:90/Sûre:26 , Ayet:23/ Kur'an, Sûre: 85, Ayet: 14 / FMF 54,55/ Maarif 13 , 19

Aşık : Mesnevi 3022/3-3031/3
Adalet : Kur'an Sure 24,Ayet.26 –Maarif 3,9
Acıma: Mesnevi 1800/3-3160/3-3619/3
Amel : Maarif 1
Ahlak: Maarif 7
Ahid : Mesnevi 1673/3- 1679/3
Ahmak : Mesnevi 2571/3
Akıl :Mesnevi 3195/3-3500/3
Alış veriş : Mesnevi 3495/3
Aldanmak : Mesnevi 3495/3
Allaha Sığınmak: Mesnevi 3701/3
An : Mesnevi 2938/3
Ayrılık : Mesnevi 3687/3

B

Bela…: Mesnevi 2571/3-3256/3
Birlik. : Maarif 3 –FMF6
Bilgi.. : Mesnevi- 1511/3-3039/3

C

Can : Mesnevi 3584/3-3567/3
Cevher : Maarif 3,6
Cebrilik: Mesnevi 2910/3

Ç

Çalışmak : Mesnevi c.1451/3-3083/3
Çekinme :Mesnevi 3267/3-3619/3


D

Dert: Mesnevi 3205/3-3240/3
Düşünmek : Kuranı Kerim Neml/62
Düşmanlık : Mesnevi 3619/3
Doğru söz : Mesnevi 1530/3
Dost :Mesnevi 2693/3
Dua : Kuranı Kerim : Neml/62 *Mesnevi c.1451/3-1486/3-2307/3-2316/3-3205/3
Dilemek : Mesnevi 3287/3

E

Edeb : Mesnevi 3240/3*Fihi Ma Fih 86
Eren : Mesnevi 1800/3

F

Feyiz: Maarif 7
Feth: Kur'an, Sûre: 110, Ayet: 1,2,3*Maarif 8


G

Gam: Mesnevi :3240/3
Gaflet :Mesnevi 3567/3
Gönül : Mesnevi : 2230/3*Maarif 1* Fihi Ma Fih 142*
Gül :Mesnevi 3256/3

H

Hal….: Mesnevi :1426/3
Hırs : Mesnevi 2863/3
Hızır : Kuran Sûre :18 ,Ayet :78,79,80,81-Maarif 2
Hikmet : Maarif 2
Huy : Mesnevi 1800/3-2910/3

I

İ

İbret : Mesnevi 3267/3-
İnşallah : Mesnevi : 1639/3
İhtiyat: Mesnevi : 2203/3-2842/3-3495/3
İllet : Mesnevi :2571/3
Hz. İsa: FMF: sayfa106
İyilik: FMF: sayfa 108

J

K

Kalb : Maarif 1
Kaza kader :Mesnevi 1651/3-2773/3-330/3-3344/3
Keramet : Mesnevi 1706/3
Kur’an: Mesnevi 1388/3
Kulluk: Mesnevi 2984/3
Kötülük: FMF.108
Kıyas : Mesnevi 3584/3

L

M

Hz. Meryem : Mesnevi 3205/3
Mucize ve kerametler : Mesnevi :2711/3-3165/3
Muhayyer : Mesnevi : 3495/3-
Mirac : Kur'an,Sûre: 37, Ayet;164

N

Namaz : Mesnevi :2141/3-2123/3-Fihi Ma Fih 9*
Nas : Mesnevi 3584/3
Nefs: Maarif 9

O

Ö

Ölüm : Mesnevi :3430/3-3518/3-3536/3-3546/3
Örnek : Mesnevi :3636/3

P

R

Razılık : Mesnevi: 1879/3-3056/3-3256/3
Rabbim sen selamet ver : Mesnevi 3701/3
Riyazat : Mesnevi : 3400/3

S

Sabır : Mesnevi : 1836/3
Sebep: Mesnevi : 3150/3
Sevap: Mesnevi : 3287/3
Söz : Mesnevi :2696/3

Ş

Şefaat : Mesnevi : 2209/3
Şukür : Mesnevi : 2658/3-2670/3-2896/3 *FMF 47

T

Takdir :Mesnevi 3256/3
Taklit : Mesnevi 3636/3
Tasavvuf: Mesnevi 3256/3
Ten: Mesnevi 3567/3
Tevazuu : Maarif 19
Tehlikeye atılmak: Mesnevi : 3420/3-3430/3
Tez davranmak: Mesnevi 3495/3
Teslimiyet : Mesnevi 3056/3

U

Uyanıklık Mesnevi :3267/3
Uyku : Mesnevi 3546/3

Ü

Ümit :Mesnevi 2923/3-3090/3-3094/3

V

Vehim : Mesnevi 1523/3-1722/3
Veli :Mesnevi :3344/3

Y

Yavaş davranmak : Mesnevi : 3495/3
Yokluk : Mesnevi 3026/3- FMF.108
Yurd: Mesnevi: 2761/3

Z

Zaman : Mesnevi 2938/3
Zan: Mesnevi 3256/3
Zulüm/zalim : Mesnevi 2456/3-2473/3-2487/3
Zahidlik: Mesnevi : 3287/3