27 Aralık 2008 Cumartesi

Neyin muhafazakârlığı

Yazarlar / Nihal Kemaloğlu

Neyin muhafazakârlığı
nihalkemaloglu@gmail.com



Yüzde 99’u Müslüman olan toplumumuz süratle İslamı dünyevileştiriyor. Maneviyata yapılan atıflar maddiyata tahvil ediliyor.

Dünyada dini değerlerin yükseldiği iddiasını çok sahici kılıyor.

Din mana âleminden çıkartılıp siyasetin, medyanın, popüler kültürün ekonomik değerine dönüştürülüyor.

İslam kutsal ve yetkin bir metin olarak tarihselliğinde hiç olmadığı kadar muhteva kaybına uğruyor.

Laik-Antilaik diye birbirlerini yiyen kesimler dünyevileştirme işleminde el ele, kol kola dayanışma içinde.

Sabah programının gece elbiseli sunucusu, konuğunu davet ediyor

Müzik ve alkışlarla hocamız koşarak geliyor.

Tarkan değil, dolayısıyla öpücük vermiyor.

Gelen ilahiyat profesörü yani eski dilde ulema.

Sunucu sanki Müslüman Rönesansı’nı halka ulaştırıyor havalarında.

Akla ziyan sorulara hocamız afralı tafralı cevaplar döşeniyor.

Seyirci bazı cevapları şiddetle alkışlıyor.

Birazdan Aczimendi rüzgârlı giysi tasarımıyla “yeşil popçumuz” geliyor

Güzelim bir ilahiyi elektronik tınılarla katletmiş biçimde playback söylüyor...

“La ilahe illallah” nakaratlarında konuklar vecd haline giriyorlarmış gibi yapıp ağlıyor.

Biraz ötede bir semazen ekibinin müsameresi uzak çekim veriliyor.

Kendinizi gerçekten kaybediyorsunuz.

Ciğerleriniz sökülüyor gibi geliyor.

Bunu yoksa yabancı istihbarat güçleri mi yaptırtıyor diye kuşkulanıyorsunuz.

Başka bir kanalda kamera, kara gözlü küçük kızın yüzüne zoom yapıyor.

Yoksulluk bizi utandıran tüm ayrıntılarıyla ifşa ediliyor.

Yanmayan soba, kırık pencere, kesik elektrik, boş teldolap, çıplak minik ayaklar.

İşsiz hasta baba ve yüzünü saklayan anne, gözlerinizi gerçekten acıtıyor.

Sonra ne mi oluyor?

Sunucular soluğu kasabadaki mefruşatçılarda ve beyaz eşya satan mağazalarda alıyor.

Nal gibi mağaza adları mükerrer söyleniyor, gösteriliyor.

Kamyona yüklenen çarşaf, yastık, ocak işletmelerin reklam maliyeti olarak fakirhanelere götürülüyor.

Onlar seviniyorlar ve “Allah sizden razı olsun” diyorlar.

Yine işsizler yine güvencesizler. Gelecekten yine yoksunlar.

Evlerinde yeni yorganlar var, üzerlerinden dönen tezgâhı duymuyorlar.

Kimin kime yardım ettiğinin promosyon haline gelmesi ne kadar caiz?

Sağ elin verdiğini sol el değil, bütün eller biliyor.

Yeni bir maneviyat üretiliyor. Alınır satılır, takıp takıştırır bir maneviyat

Ebced hesapları, Kuran’ın şifresi, çağdaş cinci hocalar.

İslami medyumlar, dokunmatik tespihler, steril zemzemler, umreye giden celebrityler!

Eski manken enkazları, sürmeli gözlerle hidayet macerasını kanallara satarak para ve ün kazanıyorlar.

TV’de ölü nasıl yıkanır, nasıl kefenlenir konulu şovlar ölü taklidi yapan canlı insan üzerinde tatbik ediliyor.

O günün en yüksek ratingini alıyor, Yaprak Dökümü’nü solluyor.

Ölüm bile tüketiliyor.

Kâbe manzaralı hac odaları, internet üzerinden merhumlara para karşılığı okutulan dualar.

“Başörtüsü aslında nasıl takılmalıdır”a takık fanatikler!

İç derinliğini kaybetmiş biçimlere dönüşmüş bir âlemde sekülerleşiyoruz.

Küresel kapitalist tüketimin pençesine düşmüş piyasa toplumu, Müslümanlaşıyor.

Müslümanlaşırken tüketimin bütün kalıpları hayatı boşaltıyor, esasında dünyevileşiyoruz.

Muhafazakârlık artmış tartışmalarının merkezindeki gündeme insanın şöyle seslenesi geliyor;

Neyin muhafazakârlığı yahu, neyi kaybettiğimiz umrumuzda değilken!

http://www.aksam.com.tr/yazar.asp?a=139338,10,212