ÜZÜLME
"Kaybolan Yusuf döner gelir Kenan'a;
Üzülme.
Bir gün döner hüzünler kulübesi gül bahçesine;
Üzülme.
Ey gamlı gönül;
İyileşirsin nasıl olsa.
Getirme aklına kötü şeyler.
Bu perişan başın da gelir hale yola,
Üzülme.
Ey güzel sesli bülbül;
devam edersen çimen tahtında kalmaya,
yine başına çiçekten güneşlik takarsın;
Üzülme.
Şu kısa ömrümüzde felek
dönmezse bir iki gün muradımızca,
gerçekleşmezse arzularımız,
devam etmez ya bu hep böyle;
üzülme.
Umutsuzluğa kapılırım deme!
Gayb âleminin sırlarını bilmiyorsun çünkü.
Perde arkasında,
nice gizli oyunlar var.
Üzülme.
Hey gönül;
söküp götürse de yokluk seli varlığımızı,
Üzülme.
Nuh gibi kaptanın var;
Üzülme.
Batarsa deve dikenleri her yanına
Giderken Kâbe yolunda
Üzülme.
Olsa da konak yerleri tehlikeli,
Olsa da menzilin uzak,
bitmeyen yol yok,
Üzülme.
Bir yanda dosttan ayrılığın acısı,
Bir yanda rakîbin rahatsız edişleri.
Biliyor bunların tümünü
halleri değiştiren Tanrı.
Üzülme.
Ey Hâfız,
Düşmüyorsa dilinden dua, Kur'ân,
Çekilmişken fakr köşesine, halvete,
gerçekleşecek arzuların;
Üzülme,
üzülme,
üzülme.
NE OLDU?
Kimsede dostluk ve arkadaşlık göremiyorum.
Dostlara ne oldu?
Ne zaman bitti sevgi?
Dostlara ne oldu?
Âbıhayat karardı.
Ayağı uğurlu Hızır nerede?
Yitirdi rengini gül;
bahar rüzgarlarına ne oldu?
Kimse demiyor,
dostluğun da var bir hakkı hukuku.
Ne geldi haktanırların başına?
Dostlara ne oldu?
Dostların şehriydi bu diyar,
sevgililerin toprağı.
Sevgi nasıl bitti?
Şehriyarlara ne oldu?
Yıllar var ki;
Mürüvvet madeninde lâl çıkmaz.
Güneşin parlamasına,
Rüzgarın, yağmurun gayretine ne oldu?
Başarı ve yücelik topunu ortaya atmışlar.
Yok meydana çıkan kimse.
Peki,
atlılara ne oldu?
Yüz binlerce çiçek açmış ama
duyulmuyor kuş sesi.
Bülbüllerin başına ne geldi?
Hezârân'a ne oldu?
Zühre güzel bir saz çalmıyor.
Udu mu yandı yoksa?
Kimsede sarhoşluk zevki yok.
Mey içenlere ne oldu?
Hâfız,
ilahî sırları kimse bilemez;
sus,
konuşma.
Kime soracaksın :
Feleğin dönüşüne ne oldu?
NERDE?
Seher yeli,
yarin yurdu nerde?
Aşk katili,
ayyar,
ay yüzlü dilberin yurdu nerde?
Gece karanlık,
Önümde güven vadisinin yolu.
Nerde Tûr ateşi?
Görüşme vaatleri nerde?
Kim geldiyse dünyaya
bir haraplık izi var üstünde.
Söyleyin bana:
harabatta,
aklı başında,
biri
nerde?
Beşaret ehli olan
bilir işareti.
Söylenecek neler var neler
de
sır mahremi nerde?
Her zerrenin bin türlü hesabı var seninle.
Biz nerdeyiz,
kınayıcı,
aylak herif nerde!
Sorun bir kıvrım kıvrım saçlarına
Gamlı,
başı dönmüş,
müptela
gönlüm nerde?
Divaneye döndü aklım
Mis gibi kokan
zincir zincir saçlar nerde?
Gönül terketti bizi,
çekildi bir köşeye.
Sevgilimin kaşı nerde?
Saki hazır,
mutrib hazır,
mey hazır
amma
Yarsiz olmaz eğlence;
yar nerde?
Hafız;
kırılıverme felek çimenliğinde
hazan rüzgarıyla öyle.
Makul bir şey düşün sen de;
Dikensiz
gül
nerde?
VAR
Güzel değildir o ki
uzun saçı,
ince beli var.
Kul ol o parlak yüze ki
ayrı bir havası var.
Hurinin,
perinin hoş tarzı var
amma
Güzellik
ve
letafet dedin mi,
filanda var.
Bak gözbebeğime ey güleç gül,
anla beni.
Seni umut edip akan
ne hoş gözyaşlarım var.
Güzellikte kim geçecekmiş seni?
Güneş orada binmiyor ata,
elinde dizgin mi var?
Kabul ettin ya sen
yüreğe işledi sözlerim.
Evet,
evet,
aşk sözünün de bir işareti var.
Okçuluk sanatında keman kaşın
geride bıraktı her yay tutanı.
Aşk yolunda olmadı gerçekten kimse sırdaş.
Herkesin kendince bir zannı var.
Harabat sakinlerine söz etme kerametten.
Her sözün bir vakti,
her nüktenin bir mekanı var.
Akıllı kuş kurmaz her çimende otağın.
Her baharın ardında bir de hazan var.
Hey iddiacı,
satma esprini Hafız'a.
Kalemimizin de bir dili,
bir beyanı var.
ŞARABIN TERANESİ
Dedi lâl rengi saf şarap kadehe
Dört yerde dört cevherim hep ben
Asmada zümrüdüm, şişede akik
Küpte Süheylim, kadehte güneş
Kim demiş bana haram; içerken beni
Doğumda helalzade, olur haram?
MEYHANE YOLU
Olursam sarhoşluk yüzünden helak,
Sarhoşların töresiyle atın üstüme toprak.
Asma tahtasından yapın tabutumu,
Meyhane yolunda verin toprağa beni.
Meyhane suyuyla gasledin beni,
Sonra bir sarhoşun omzuna koyun beni.
Dökmeyin mezarıma şaraptan başka.
Getirmeyin matemime rebaptan başka.
Ancak şartım var: Ölünce ben
İnlesin mutlak mutrib ile çengzen.
Hey Hafız, kaldırma başını sarhoşluktan,
İstemez çünkü sultan vergiyi haraptan.
EMEL KASRI
Gel haydi,
Emel kasrının temeli çok gevşek.
Şarap getir, şarap;
Ömrün temeli hava üstünde.
Kölesiyim ben onun himmetinin,
ne varsa şu gökkubbe altında,
özgür her şeyden.
Ne diyeyim sana bilmem ki,
Sarhoştum dün gece meyhanede,
bulut gibi;
Bilir misin,
ne müjdeler verdi bana
gayb aleminin meleği?
Ey gökyüzünün sidresinde oturan,
yüce görüşlü,
şahbaz doğan!
Değil senin otağın şu mihnetler ülkesi.
Safir çalıyorlar sana
ta arş şerefesinden.
Bilmem
neler geldi şu tuzakta başına?
Bir öğütüm var sana;
dinle
ve uygula
olur mu?
Öğrendim bu sözü ben tarikat pîrimden.
Çekme dünyanın gamını;
Çıkarma öğütümü aklından
aman.
Bu aşk iksirini öğrendim bir yoldaşımdan.
Oluver razı verilene;
Çözüver alnındaki şu düğümleri;
Açılmadı çünkü seçme kapısı
ne bana
ne sana.
Sözünde durmakmış:
Arama sakın temeli gevşek şu dünyada.
Bilmez misin ki dünyanın
bin damada
gelin olduğunu?
Vefa izi görülmüyor gülün tebessümünde.
İnle benim aşık bülbülüm inle;
zamanıdır feryadın.
Behey şair bozuntusu!
Ne kıskanırsın Hafız'ı?
Kazanmıştır gönülleri;
Allah vergisi sözleri.
GELİR
Kapımdan girerse o kutsal kuş,
geçen ömrüm
şu ihtiyarlıkta geri gelir.
Yağmur misali dökülüyor gözyaşlarım.
Umutluyum yine;
Gözümde kaybolan devlet nuru geri gelir.
Başımın tacıydı ayağının toprağı.
Dilerim Tanrı'dan,
yine başıma konar gelir.
Gideceğim ardından aziz yârânımla.
Dönemezsem ben geri,
nasıl olsa
haberim gelir.
Canımı feda etmezsen sevgilimin kademine
bu can ne işime gelir?
Devlet kösünü çalarım saadet damından
Ne zaman ki görürüm
hilalim sefere çıkmış gelir.
Mani oluyor çengin sesi,
tatlı sabah uykusu.
Bilirim;
Bir duysa seher vakti çektiğim âhı,
mutlak döner gelir.
Hafız,
Hasretim ay yüzlü şahımın yanağına.
Himmet edersen sen,
selametle
kapıdan
girer
gelir.
SORMA
Bir aşk derdi çekmişim ki sorma.
Her ayrılığı tatmışım;
hiç sorma.
Dolaşmışım dünyayı amma
bir dilber seçmişim ki sorma.
Kapısının toprağı olma hevesiyle
ne yaşlar akar gözümden;
sorma.
Dün gece
onun ağzından
ne sözler işittim
ne sözler
ki sorma.
Neden sus işareti yapıp durursun bana?
Öyle bir lâl dudak öpmüşüm ki
sorma.
Sen yokken,
fakirhanemde ne acılar çektim,
hiç sorma.
Aşk yolunda
garip Hafız gibi
öyle bir makama gelmişim ki
sorma.
ZÜHRE'NİN ŞARKISI
Ey sabâ,
lutfedip söyle şu güzel ceylana.
Sen düşürdün bizi çöllere, dağlara.
Ömrü uzun olsun,
şekerci
neden arayıp sormaz
şeken çiğneyen papağanı?
Ey gül,
güzellik gururu mu izin vermedi yoksa
aramazsın arkasını şeyda bülbülün?
Gönül erleri avlanır iyi huyla
lutufla
Yakalanmaz bilge kuş kapanla
tuzakla.
Nedendir bilmem
yok aşinalık havası
servi boylu
kara gözlü
ay yüzlü dilberlerde.
Oturup sevdiğinle, içersen badeyi
Hatırlayıver kısmetsiz muhipleri.
Bulunamaz kusur yarin cemaline şundan başka:
Sevgi ile vefa olmaz güzel yüzde.
Şaşmayın hiç
Hafız'ın sözüyle
raksettirirse İsa'yı
Zühre'nin şarkısı
gökyüzünde.
GÖNÜL MURADI
O Şirazlı güzel verirse muradımı
Bağışlarım siyah benine hem Buhara'yı
hem Semerkand'ı.
Ver saki ölümsüzlük şarabını.
Bulamazsın çünkü Cennette
Gulgeşt-i Musallâ'yı,
Ruknâbâd kenarını.
El’aman şehre fitne salan,
tatlı dilli dilberlerden!
Yağma sofrasına döndü gönlüm;
Gitti ah, gitti elden!
Eksik aşkımızdan müstağnidir yârin cemali.
Boyaya,
bene,
makyaja olur mu güzel yüzün haceti?
Anladım ben günden güne artan güzellikten
- hani Yusuf'da vardı -
İsmet perdesinden çıkarır aşk Züleyha'yı.
Küfür etsen,
yollasan lanet,
dua ederim yine sana.
Yakışır acı sözler zira o tatlı lâl dudaklara.
Kulak ver öğütüme canım benim.
Candan sever mesut gençler
bilge pîrin öğütünü.
Mutribden, meyden söz et;
Arayıp durma evrenin sırrını.
Çözmedi;
çözemez kimse hikmetle bu bilmeceyi.
Eh Hafız;
bir gazel söyledin ki
inciler deldin.
Gel, oku güzel güzel ki,
Saçsın felek şiirine Süreyya incilerini.
DEDİM
Dedim: Çekiyorum gamını;
Dedi: Geçer gider gamın.
Dedim: Ol benim mâhım.
Dedi: Dur bakalım.
Dedim: Müşfiklerden vefa öğren.
Dedi: Pek az görülür güzellerde.
Dedim: Kapatayım bakış yolunu hayaline.
Dedi: Hırsızdır; gelir başka yoldan.
Dedim: Zülüflerinin kokusu gümrah etti alemde beni.
Dedi: Bir bilsen, o da rehber olur sana.
Dedim: Ne güzel bir hava!
Sabah yeliyle geliyor.
Dedi: Serin bir meltem;
Dilber yurdundan geliyor.
Dedim: Öldürdü bizi lal dudakların.
Dedi: Kul olmaya bak;
gözetir o kullarını.
Dedim: Söyleme kimseye, yaklaşıyor vakti.
Dedim: Gördün mü, nasıl geçti işret zamanı!
Dedi: Sus Hafız; bu keder de geçer!
SABIR
Kalk saki;
sunkadehi.
Toprak yağdır kederlerin başına.
Avucuma koy mey kadehini
ki çıkarayım üstümden şu mavi cübbeyi.
Akıl sahiplerince hiç de hoş değil,
ayıptır amma
İstemeyiz biz ne arı,
ne adı.
Ver şu badeyi,
nedir bu gurur,
bu çalım?
Taş yağsın şu itaatsiz nefsin başına!
İnleyen göğsümün ateşi, âhı
yaktı tüm hamervahları.
Görmüyorum kimseyi ne has kişilerden
ne avamdan
şeyda gönlüme sırdaş.
Öyle bir sevgiliyleyim,
rahat yüreğim
ki kalmadı birden gönül huzurum.
Bakmaz bir daha çimenlikteki selviye
Kimin ilişirse gözü gümüş bedenli selviye.
Sabret Hafız gecenin, gündüzün zorluğuna.
Nasıl olsa ereceksin bir gün muradına