http://web.sakarya.edu.tr/~hermis/YAYINLAR/06hamza%20ermis%20arastirma%20notlari.doc
adem (yokluk), âdem (insan); adet (sayı), âdet (gelenek, alışkanlık); alem (bayrak), âlem (dünya, evren); alim (her şeyi bilici), âlim (bilgin); aşık (ayak bileğindeki kemik), âşık (vurgun, tutkun); hakim (hikmet sahibi), hâkim (yargıç); hali (pazar yerini), hâli (durumu, vaziyeti); hala (babanın kız kardeşi), hâlâ (henüz); şura (şu yer), şûra (danışma kurulu).
Yazılışları bir, işlevleri ve okunuşları farklı olan Arapça bi-, Farsça bî- ön eklerini birbirinden ayırt etmek için okunuşu uzun olan Farsça bî- ön ekinde düzeltme işareti kullanılır: bîçare (çaresiz), bîtaraf (tarafsız), bîvefa (vefasız); bihakkın (hakkı ile), bizatihi (kendiliğinden), bilumum (bütün, hepsi).
UYARI: Katil (< katl = öldürme) kelimesiyle karışma ihtimali olduğu hâlde katil (ka:til = öldüren) kelimesinin düzeltme işareti konmadan yazılması yaygınlaşmıştır. Bu yaygınlaşmada düzeltme işaretinin k'yi ince okutması endişesi etkili olmuştur. 2. Arapça ve Farsçadan dilimize giren birtakım kelime ve eklerde g, k, l ünsüzlerinin ince okunduğunu göstermek için, bu ünsüzlerden sonra gelen a ve u sesleri üzerine düzeltme işareti konur: dergâh, gâvur, ordugâh, tezgâh, yadigâr; dükkân, hikâye, kâfir, kâğıt, kâr, mahkûm, mekân, mezkûr, sükûn, sükût; ahlâk, billûr, evlât, felâket, hilâl, ilâç, ilân, ilâve, iflâs, ihtilâl, istiklâl, kelâm, lâkin, lâle, lâzım, mahlâs, selâm, sülâle, telâş, üslûp. Batı kökenli kelimelerde de l ünsüzünün ince okunduğunu göstermek için düzeltme işareti kullanılır: klâsik, lâhana, lâik, lâmba, Lâtin, melânkoli, plâk, plâj, plân, reklâm. UYARI: Lâik sözünde l ince okunur, a uzatılmaz. Ses yansımalı kelimelerde de l ünsüzünün ince okunduğunu göstermek için düzeltme işareti kullanılır: lâpa lâpa, lâp lâp, lâkırdı, lâppadak. (? bir yazıda rastlanılıp alınmış, henüz kontrolü yapılmamış kelimeler) ad
-- A --
abidevî
acemkürdî
âcil?
âciz
âcizane
aç bîilaç
adem (yokluk), âdem (insan);
adet (sayı), âdet (gelenek, alışkanlık);
alem (bayrak), âlem (dünya, evren);
alim (her şeyi bilici), âlim (bilgin);
aşık (ayak bileğindeki kemik), âşık (vurgun, tutkun);
ahlâk,
âmâ sf. (a:ma:) Gözleri göremeyen, kör.
âyet (A.) [ﺖیﺁ] 1.ayet. 2.işaret.
-- B --
Arapça bi-, Farsça bî- ön eklerini birbirinden ayırt etmek için
bîçare (çaresiz),
bîtaraf (tarafsız),
bîvefa (vefasız);
bihakkın (hakkı ile),
bizatihi (kendiliğinden),
bilumum (bütün, hepsi).
billûr,
-- C --
cefakâr,
cüretkâr
-- Ç --
-- D --
dâhi,
dergâh,
devâ?
dükkân,
dügâh?
dâhi is. (da:hi:) Deha sahibi, olağanüstü akıl ve zeka kuvveti olan, Olağanüstü yeteneği ve yaratıcı gücü olan (kimse).
-- E --
evliyâ?
evlât,
Eyyâm-ı mahsûsa ?
-- F --
felâket,
fedakâr,
feryâd
-- G --
gâvur,
günahkâr
-- Ğ --
-- H --
hakim (hikmet sahibi), hâkim (yargıç);
hali (pazar yerini), hâli (durumu, vaziyeti);
hala (babanın kız kardeşi), hâlâ (henüz);
hikâye,
hilâl,
hücrenişîn dede ?
hilekâr,
hizmetkâr
hayâ?
halaskâr (kurtarıcı)
-- I --
-- İ --
ilâç,
ilân,
ilâve,
iflâs,
ihtilâl,
ihlâs (tasavvuf sözl. Eth.Ceb.)
istiklâl,
İlâhî (musiki) / İlah (Tanrı)
ihmalkâr, isyankâr, itaatkâr,
imkân
inkâr?
-- J --
-- K --
kâbus (1)
kâfir,
kâğıt,
kâr,
kâinat
Kâfi
kelâm,
klâsik,
Kur'ân-ı Kerîm?
külâh?
kanaatkâr,
Kâlû-belâ
Kerbelâ
-- L --
lâkin,
lâle,
lâzım,
lâhana,
lâik,
lâmba,
Lâtin,
lâpa lâpa,
lâp lâp,
lâkırdı,
lâppadak.
lütufkâr,
-- M --
mahkûm,
mahlûk
mahlûkat
mekân,
meselâ
mezkûr,
mahlâs,
melânkoli,
Mevlâna
mesnevî (Her koşası ayrı uyaklı bir divan koşuk biçimi.- BSTS / Yazın Terimleri Sözlüğü 1974)
Mesnevî-i Şerîf
mevlevî
muhafazakâr,
müsamahakâr
milât
mülakât?
-- N --
niyâz (F.) [ زﺎﻴﻥ ] 1.yalvarma. 2.dua.
-- O --
ordugâh,
Ö,
-- P --
plâk,
plâj,
plân,
pîr (3) (F.) [ ﺮﻴﭘ ] 1.yaşlı. 2.tarikat kurucusu.
-- R --
reklâm.
rebâb
riyakâr,
riayetkâr,
rükû
-- S --
sükûn,
sükût;
selâm,
sülâle,
semâ
semâhane
segâh (1)
sahtekâr,
sanatkâr,
sitemkâr,
-- Ş --
şura (şu yer), şûra (danışma kurulu).
-- T --
tahrikkâr (kışkırtıcı),
tahripkâr,
tevâzu (3) (A.) [ ﻊﺽاﻮﺕ ] alçakgönüllülük.
tezgâh,
telâfi?
telâş,
tennûre
tehditkâr,
topyekûn (1)
tövbekâr (tevbekâr)
-- U --
usûl (2) - 1) asıllar, kökler (karş. fürû'). 2) süreç (Prozess, Verfahren, procédure).
-- Ü --
üslûp.
-- V --
vefakâr
-- Y --
yadigâr;
yegâh (1)
yegâne
-- Z --
zâlim (4)
ziyankâr
(1) TDK imla kılavuzu
(2) BSTS / Medeni Hukuk Terimleri Sözlüğü
(3) Tasavvuf sözlüğü - Ethem Cebeci
(4) Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü