15 Eylül 2010 Çarşamba

Düşük kur, yüksek reel faiz

Merkez Bankası’nın faizi dediğimiz zaman aslında politika faizi olarak adlandırılan faizden söz ediyoruz. Haftalık repo ihalelerine uygulanan yüzde 7 oranındaki politika faizi piyasalar için belirleyici oran olarak kabul ediliyor. Onun için de adı politika faizi zaten. Buna karşılık piyasaların gözü halen yüzde 6,5 ve 9 olarak uygulanan gecelik borçlanma ve borç verme faizlerinde. Bunlar da piyasadaki faizleri etkileyen oranlar.
Merkez Bankası’nın faizinin yanında piyasada birçok faiz var. Örneğin Hazine’nin ihalelerde oluşan tahvil bono faizi yüzde 8’in biraz üzerinde seyrediyor. Bankaların mevduata uyguladıkları faiz de yüzde 8 ile 10 arasında değişiyor. Bankaların kredi faizleri ise kredinin cinsine göre değişkenlik gösteriyor.
Buraya kadar anlattığım bütün faizlerde verilen oranlar yıllık oranlar. Yani örneğin bir geceliğine parasını Merkez Bankası’na yatıran banka yıllık yüzde 6,5 olarak hesaplanan faizin bir geceye isabet eden bölümünü alacak.
Ayrıca bu oranlar nominal faizleri gösteriyor. Nominal sözcüğü “görünürdeki” anlamına geliyor. Bir de reel faiz var. Reel faiz enflasyonun yarattığı satınalma gücü kaybının giderilmesiyle ele geçecek oranı gösteriyor. Diyelim ki yılbaşında bankaya yüzde 10 yıllık faiz oranıyla 100 TL mevduat yatırdınız. Yılsonunda 110 TL paranız olacak demektir.
Eğer yıl ortalaması olarak enflasyon yüzde 5 olmuşsa o zaman yüzde 10 olan nominal faiz yüzde 5 reel faize denk gelecek demektir. Reel faiz, bugünün nominal faiziyle bir yıl sonrasının enflasyon oranı arasındaki ilişkiyi ortaya koyan bir hesaplama. Şöyle bir formülle hesaplanıyor: Reel faiz = (1 + nominal faiz) / (1 + beklenen enflasyon) -1.
Merkez Bankası’nın Ağustos ayı ikinci dönem beklenti anketine göre 12 ay sonrası için beklenen enflasyon oranı yüzde 7,16 olarak ortaya çıkmış bulunuyor. Bu durumda bugün 100 TL’sını bankaya bir yıl vadeli olarak yatıran bir kişi vade sonunda 10 TL nominal faiz alacak. Bu kişinin eline geçen reel faiz ise yukarıdaki formülden giderek yüzde 3 olarak hesaplanıyor.
Merkez Bankası beklenti anketinde 12 ay sonrası için beklenen dolar kuru da 1,57 olarak çıkıyor. Dolar kuru ben bu yazıyı yazdığımda 1,52 idi. Bir Amerikalı 100 dolarını Türkiye’ye getirse ve bu kurdan bozdursa eline 152 TL geçer. Bu parayı hemen götürüp bir yıllığına yüzde 10 faizle bankaya yatırsa vade sonunda 167,2 TL’sı olur. Bu parayı o zamanki kur olan 1,57’den dolara çevirse eline 106,5 dolar geçer. Amerika’da kalsa 100 dolarına 2 ile 3 dolar arasında bir faiz kazanacaktı. O da yüzde 3 olan enflasyona kurban gidecekti.

Oysa buradan kazandığı yüzde 6,5 faizin reel faize dönüştürülmüş oranı yüzde 3,4 olacak, ülkesinde kazanamadığı reel faizi buradan elde etmiş olacaktır. Yani doğru hesabı ve doğru karşılaştırmayı yapabilmek açısından Amerikalı için reel faiz bizim koşullarımıza göre değil kendi ülkesinin koşullarına göre hesaplanmalıdır. Eğer tersi olur da dolar 1,50’ye düşerse o zaman bu Amerikalı 11,5 dolar faiz getirisi elde etmiş olacaktır. Kendi ülkesinde enflasyon yüzde 3 olduğuna göre reel faizi de yüzde 8,3 olacaktır.

Bu dönem içinde Türkiye’ye ne kadar fazla miktarda sıcak para gelirse TL o kadar değer kazanacak ve reel faiz de yabancı yatırımcı açısından o kadar artmış olacaktır. Yani bir yandan faizden kazanırken bir yandan da TL’nin değerlenmesinden para kazanacaktır. Özetle sistem sıcak paranın çok miktarda gelmesine, TL’nin değer kazanmasına ve faizlerin dünya düzeyinin üzerinde olmasına dayanmaktadır. Faizin yüksekliği sıcak parayı çekmekte, sıcak paranın artan biçimde gelişi TL’sının değerli olmasına ve bu ikisi yabancıların yüksek reel faiz elde etmesine yol açmaktadır.
Reel faiz yükseldikçe risk alma eğilimi ve sıcak para girişi artıyor.