http://msnbc-ntv.com.tr/news/458946.asp
ÇARLIK RUSYASI VE RUS-OSMANLI İLİŞKİSİ - İlber Ortaylı
Neva Nehri’nin kıyısındayız. St.Petersburg’un asıl kurulduğu mekan burada Petropavlovsky Kalesi’dir, fakat şehir hiç şüphesiz ki bu garnizondan inkişaf etmiş değildir. Asıl kıtayla birleştiği temel ada olan Vasilya (Vasilievsky) adasındadır. Nitekim karşımızda “Zimniy Dvorets”, yani Kışlık Saray’ı görüyoruz.
Burası Çariçe Büyük Katerina’nın kendi inziva alanını seçtiği bir bölge; onun için Ermitaj adını almış ve bugün Avrupa’nın hatta dünyanın belki de en zengin müzesi. İçinde eski şark, yeni şark Avrupa sanatı ve bilhassa biz Türkler için çok önemli olan orta asya ve güney Rusya’daki kazılardan çıkan buluntuların hepsi burada.
Sarayı takip ettiğiniz zaman Neva’nın kaynağına doğru, yeşil bina ünlü Rusya mareşali Kutuzov’un sarayı, zaten Petersburg saraylarıyla ünlüdür. Bir yerde Aniçkov denen yapıcı albayın adını taşıyan köprüden kanala girdiğiniz zaman ünlü aile Yusupov ve Aniçko adını taşıyan ana kraliçenin sarayı, şehirde iki tane Şeremetyev, bir tane ünlü Straganov sarayı ve sayısız diğer köşkler ve saraylar yer alıyor. St.Petersburg’da bir bina veya apartman sahibi olmak Rusya’nın yüksek aristokrasisi için bir emir ve nizamname konusuydu.
Her köşesi Rus edebiyatının, Rus tarihinin bir olayına tanık. Vostanye, ayaklanma caddesinde şubat ihtilali meydana gelmiş. Finlandiya İstasyonu’na Lenin gelmiş “Ekim İhtilali” başlamış. Üstünden Smolniy ki, bolşevik karargahı kurulmuş. Şurada hemen kışlık sarayın arkasında Grigoriy Aleksandroviç Potemkin adı verilen Tavridya Sarayı’nda 1905’de Rusya’nın ilk “Duma” denen meclisi toplanmış. Bugün bu bina Bağımsız Devletler Topluluğu’nun eski sovyet devletlerinin birarada bulunmaya çalıştıkları bir merkez durumunda. Hiç şüphesiz Rusya tarihinin ilginç dönemleri var.
Çar Petro, oğlu Aleksey’i kendi reformlarına kendi batılılaşmasına karşı çıktığı ve bu yüzden bazı Avrupa hükümdarlarıyla mektuplaşma ve iş birliğine girdiği için yok etmek zorunda kaldı. işkenceyle hem de ve idam kararını imzalarken, “baban olarak üzülüyorum seni affedebilirim ama imparator, çar olarak, devletin başındaki kişi olarak affedemem” demiş. Kardeş katli, oğul katli bazı hallerde hükümdarlar için kaçınılmaz trajik bir vaka. Rusya tahtını 1613’den beri Romanov’lar ele geçirmiştir ve Petersburg, Romanov hanedanının kurduğu bir başkent sayılır Büyük Petro sayesinde.
Güya Çareviç Aleksey idam edilirken kendi hanedanını lanetlemiştir. O yüzden de Romanovlar hanedanı devam etmiş sayılır. Nitekim Çar Petro’dan sonra karısı ilk katledilen sonra oğullarından biri değil de kardeşi Ivan’ın kızları nihayet son olarak da kendi kızı Yelizabeta Petrovna tahta geçti. Yelizabeta Petrovna’nın çocuğu yoktur, evli değildir. Bunun için ne yaptı, yeğeni Üçüncü Petro’yu aslında “Anhalt-zerbst” Düküydü Almanya’da ve Almanca’dan başka dil bilmezdi. Anhalt-zerbst prenseslerinden ünlü Catherina’yla yani eski Sophie prensesiyle evlendi. Aslında Romanovlar hanedanı burada sona ermiştir, ismen devam etmektedir ve 1917 ihtilaliyle de çok kanlı ve dramatik bir sonuçla bu haneden tarihten çekilmiştir. Bunların üzünde durmak lazım.
Birinci harbin sonunda hanedanlar devrildi ama hepsinin devrilmesi ve trajik sonu aynı değildir. Bazıları hakikaten çok fecidir. O nedenle Petro Paul Kilisesi’nin olduğu yere son çarın ve ailesinin kemikleri bulundu ve yeniden münakaşalı bir törenle gömüldü.
İleride görünen sivri altın kubbe Admiralty binası. Petersburg’un ilk tershanesi ve bahriye nezareti. Sarayın hemen arkasındaki harbiye nezaretinin yanında yer alıyor. Bir bakıma Rus donanmasının tarihi tartışılabilecek bir konudur. Denizlere açılmak Büyük Petro’nun amacıydı. Bunun için Hollanda’da gemicilik bile tahsil etti. Rusya’nın deniz zaferleri arasında Çeşme’de ki donanmamızı yakmak “Yunan Ayaklanması” sırasında, bir de Kırım Harbi’ne sebep olan şey, Sinop’ta donanmamıza bir baskın vererek gene aynı şekilde yakmak olmuştur.
Genellikle batılı devletlerin ölçüsünde bir donanma geliştiremediler. Rusya kara devletiydi. Rus- Japon Harbi’nde de uzak doğu donanması tamamıyla tahrip edildi. Hiç şüphesiz ki bunun etrafında bir tarih gelişmiştir. Büyük Petro’nun reformlarının esası hiç çekilmeden, hiç fazla düşünmeden yabancı kuvvet getirmek. Fransız İhtilali’nin kaçkınları Rusya’ya geliyorlar. Nitekim Duc de Richelieu, yani büyük Kardinal Richelieu’nün ikinci kuşak yeğeni Odessa şehrini gerçekten kuran bir validir.
St. Petersburg’un 62 metre yükseklikteki en büyük katedralini Büyük Petro büyük bir iddiayla yaptırdı. Şunu açıkça söylemek lazım, bu iddia yeni Rusya’nın kuvvetini ortodoksyayı gösteriyordu ama herhangi bir ortodoks kilisesinde olmayan bir istisnai özelliği var ve bu Rus Ortodoks Kilisesi’nde dahi yoktur. Bina dini ikonlar ve heykellerle süslenmez. Fazla İtalyan Rönesans’ının etkileri ve zaten dış mimarların yarattığı bir harikadır.
Bu yenilikçiliği içerisinde Petersburg’da kurduğu ilk kale Peter Paul’dür; çünkü kendi ifadesiylede İsveç savaşlarında yenile yenile yenmeyi öğrenmiştir. Peter Paul Kalesi zamanla Rusya’nın çok acı olaylarına sahne oldu. Burada ölen çarlar gömülürdü. En başta maalesef bir merdiven basamağı altında hıyanetle itham edip idam ettirdiği Aleksey’in de gömüldüğünü görürüsünüz. Bundan başka bu kale 1.Aleksander’in ölümünden sonra kardeşinin tahta geçişi sırasında ayaklanan subayların ve ilerici soyluların katledilmek için hapsedildiği ve uzun yıllarını geçirdikleri zindanın adıdır.
Bazen bu zindan duvarları 2,5 metre ve 5 metreyi bulur ve dekabristler burada uzun yıllarını geçirip Rusya’nın ilk liberal monarşik hareketi yok edilmiştir çünkü hükümet bu olayı da abartmıştır. Millet meydanda, subaylar, “Yaşasın Constitute- anayasa-” diye bağrıyolar. Bunu meydanda toplanan halk, Konstantin’i çarın karısının adı zannediyor ve onlar da bağırmaya başlayınca, hükümet kuvvetleri dehşete kapılıyor.
Tıpkı 1905 Ayaklanması’nın başlangıcını teşkil eden Peter Gapo’nun aslında hükümete bağlı bir papazın kurduğu sarı sendikaların pazar yürüyüşü sırasında “Kanlı Pazar” dediğimiz bir olay. Orada yanlışlıkla büyük bir devrim zannederek binlerce kişininn üzerine iyi niyetli masum kişilerin üzerine açılan ateşle ihtilal kanla başlamıştı.
Tahta çıktığı zaman Rusya büyüktü. Napolyon savaşlarında tarihin, tabiatın ve önemli komutanların yardımıyla Rusya galip olmuş ve Paris’e kadar ilerlemişti. Viyana Kongresi’ni de zaferle kapatmıştı. 1.Aleksander’in ani fakat dedikodulu ölümü ki bu ölüm çarın birdenbire ortadan kaybolup Sibirya’ya çekilmesi, kendi kendini bilinmeyen bir kiliseye kapatmasıyla izah edilir. Kardeşi Konstantin tahta çıktı. Konstantin’in tahta çıkışı ünlü fakat acılı sonuçlar veren bir ayaklanmayla gölgeye düştü ve o Polonya’ya çekildi. Sıra küçük kardeşe gelmişti.
1.Nikola Rusya’nın ünlü zamanında tahta çıktı. Avrupa’da söz sahibiydi ve öldüğü zaman birleşen Avrupa’nın karşısında yenilmişti. Tarihlerde bizden “hasta adam” diye bahsedilen ve bir an evvel bölüşülmesi ve ortadan kaldırılması gereken problemin yok edilmesi gereken mirastan söz eden çardan bahsediyoruz. 1.Nikola, Rusya tarihinde polisi yeniden kurdu. Kırım Savaşı’ndaki bozguna varana kadar demiryolları üzerinde durmadı ama posta ve ara yolları sistemini geliştirdi. Rusya’da üniversitelerin kuruluşuna öncelik etti. Moskova ve Petersburg’dan sonra başka bazı merkezlerde yeni üniversiteler açıldı. Eğitime önem verdi, fakat şiddetli bir polis devleti kurdu. Prens Meternich’le birlikte ve Prusya’nın desteğiyle Avrupa’da uyanan milletlere karşı bastırıcı faaliyetlerde bulundu.
Nitekim çar orduları ayaklanan Polonya ve Macaristan’ı bastırmak için Avusturya Birliği ile işbirliği ettiler. Doğrusu Avusturya koşutlayışı ve diğerlerini bastırabilecek durumda değildi. Orada doğrudan doğruya çarlık orduları işi başardı. Sığınan Polonyalı ve Macar milliyetçiler Osmanlı İmparatorluğu’nda kurtuluşu buldular ve Osmanlı İmparatorluğu, reformalarını yürütecek bir dizi milliyetçi Macar ve Polonyalı elit mensubu kazandı.
Ünlü Konstantin Borjesky yani Mustafa Celaleddin Paşa, ünlü Sefer Paşa Koçielsky, ünlü general Ben- Murat Paşa ve ünlü Tchaikovsky Sadık Rıfat Paşa. Kırım Savaşı çıktığı zaman istenen mültecileri geri vermediler. Hiddetlenen Nikola, tehdit için Amiral Menchikov’u İstanbul’a yolladı. Saygısız, yüksekten atan ve ısrarcı taleplerine cevap bulamadı.Daha doğrusu Osmanlı İmparatorluğu’nu yöneten kuvvetli diplomat eliti müttefiklerini bulmuştu. İngiltere ve Fransa, hatta Piyemonte’yi yanlarına aldılar. Rusya bu sefer Avusturya’yı yanında bulamadı.
Kırım Savaşı, Rusya’nın felaketini getirdi. Herşeyden evvel 1.Nikola’nın böylelikle Kafkasları işgal eden oradaki insanları süren, içte Çernişevsky, Dobroyulof gibi aydınları zulüm altında tutan hatta riyavetlere göre Puşkin’in düelloda ölümünü bir entrika olarak hazırlayan, Dostoyevsky gibi birini sürgüne gönderen, milletlerin üstünde zulüm kuran istibdatın temsilcisi, Kırım Savaşı sonunda yenilmiş ve hayatını da bu üzüntü içinde kaybetmiştir. Yerine 2. Aleksander geçecektir.
2.Aleksander tahta geçtiği zaman doğrusu durumu sarsılmış bir Rusya bulmuştu. Bir, Avrupalıların artık Rusya’nın düşmanı olduğu çok açıktı. Kırım Savaşı’ndan sonraki Paris Antı’yla Rusya, Karadeniz’deki hakimiyetini yine kaybetmişti ve toprak kazanmak bir yana dursun, demiryolu sisteminin ulaşımının çok zayıf olduğu anlaşılmıştı. Şurası bir gerçekti, büyük sarsıntılar geçiren, ordusunu yenilemek zorunda kalan Osmanlı İmparatorluğu’nun karşısında yenilmişti. Memleketin içinde ihtilalci hareketler son derecede hızlanıyordu ve bu yetmezmış gibi artık bu terör örgütlenmeye başlamıştı. Şurası bir gerçektir, çarın hayatına mal olacak bir terör, halkçı hareketler onun üstüne yürümekten çok babasının yaptığı aksine bazı liberal tedbirler almaya yöneldi.
Anayasa düşündü. Öldürüldüğü gün bile cebinden bir anayasa ve parlemento taslağı çıktığı söylenir. Toprak köleliğini kaldırmayı düşündü. En önemlisi de bütün Rusların yaptığı gibi balkanlarda Türk İmparatorluğu’nun tabası olarak yaşayan Slavları kurtarmayı düşünüyordu. Bundan dolayı 1877’de savaş başladı. Savaşın en önemli nedenlerinden biri Osmanlı İmparatorluğu’nun anayasal monarşiyi ilan ederek meclis toplamaya girişmesi ve Rusya’nın parlementosuz tek Avrupa ülkesi olarak kalmasıydı. Savaş boyunca Bulgaristan’da bulunan Rus zabitlerinden birinin mektubu ünlüdür. “Slav kardeşlerimizi kurtarıyoruz. peki bizim zavallı köylülerimizi kim kurtaracak?”. Bu söz söylendiği zaman güya toprak köleliğinin kaldırılalı 17 yıl olmuştu.
1861’de 2.Aleksander büyük ümitlerle ve tartışmalarla toprak köleliğini kaldırdı. Ancak Rusya ziraati islah edilmemişti. Rusya’da sadece her dört çiftçi ailesinden birinin atı vardır. Toprak insan kuvvetiyle çekiliyordu. Eşlerden biri sabanın başındayken öbürü çekiyordu. Bu düşük ziraatle bu fakirlilikle toprak köleliğinin kaldırılması köylülere zenginlik ve hürriyet getirmedi. Şehirlere yayılmaya başladılar ama sanayi de yürümüyordu. Dolayısıyla çarın bütün iyi niyetleri iyi niyet olarak kaldı. Rusya henüz çok az değişmişti. Korkunç 1881 mayıs suikastinden sonra ki üstüne iki kere bomba atılmıştı arabasının, çar ancak hayatını teslim etti.
Istırablı bir ölümünün ardından tahta geçen 3.aleksander hiç şüphesiz ki çok reaksiyoner, çok muhafazakardı. Birşeyi anlamıştı. Rusya’ya demiryolu lazımdı, sanayi lazımdı, eğitim lazımdı ve pek niyetli görünmese de Rusya’ya ziraat reformaları lazımdı. Bu konuda geri mi kaldılar Baltık’da ve yeni ilhak edilen Kars gibi villayetlerde zirai teknoloji, hayvancılık alanında çok büyük gelişmeler yaşandı ama geniş Orta Rusya bundan mahrumdu. Çar birşeyi daha doğru anlamıştı ki bu insanları ve bu imparatorluğu yürütmek için mutlak surette sulh lazımdı. İkinci birşeye daha takılmıştı. Alman hakimiyetini silmesi lazımdı. Evvela Alman köylülerin vergi imtiyazını kaldırdı, askerlikten muhafiyetini kaldırdı.
O Alman kitlesinin kendisine düşman olmasını sağladı ve bir Ruslaştırma, Slavlaştırma ameliyesi süratle yürümeye başladı. Çok küçük bir zaman içerisinde çarın büyük şeyler başarması belki mümkün değildi ama Türkiye İmparatorluğu’yla da ta Birinci Cihan Harbi’ne kadar gidilecek dostluğa değilse de barışa gidildi. 2.Aleksander öldürüldükten sonra bu kilise onun adına yapıldı ve “kutsanan kan” adı verildi. Hiç şüphesiz ki kurtarıcı çar as ve bildikli diye anılan 2.Aleksander’ın Rusya’da büyük dönüşümler gerçekleştireceği umuluyordu.
Başladıkları yarım kalmıştı ve bu imparatorlukta bir takım ileri geri, sağ sol hareketlerin hızlanmasına neden olmuştu. Onu ölümünden sonra Rusya’da “pagrom” denen yahudi mahallerinin yağması ve yıkılması, sosyasilst hareketlerin partileşmesi, yahudi düşmanlığı ve ilave edelim Rusya’daki Türk halkının da haklarının yenmesi, başkalarının topraklarının gasp edilmesi birbirini izlemeye başladı. Galiba Türk- Rus harbi de beklediği neticelerin gelmediği bir macera olarak kalmıştı.
St.Petersburg bir yerde kanallar şehri. Nitekim bu kanalın üstünde de 19.yy yeni akımıyla orta çağ Rusya’sının geleneğine bağlı bir kilise de inşa edilmiş. 2.Aleksander şerefine inşa edilen Kutsanmış Kan Kilisesi. Kanalın başında büyük ve çok insancıl bir yazar olmasına rağmen diplomat ve elçi olarak çok enteregan bir rolü olduğu İran’da ayaklanan kitlelerce katledilen Gribayedov’un anısına bir anıt da var. Bu kanalın bir tarafında ünlü yazar Gribayedov, diğer tarafında Çar 2.Aleksander adına kilise var. işte kanallarla tanınan Petersburg’da çok önemli iki nokta.
Moika Kanalı... Bu kanalın etrafında çok ünlü magnatların yani Rusya’nın çara yakın hanedanlarının sarayları var. Mesela Yusupovlar. Yusupovlar aslında Kazan Hanlığı’ndan geçme sülalelerden. 1552’de Kazan fethedildikten sonra hristiyanlığa dönenlerden. İhtilal’den sonra Avrupa’ya sığındığı zaman Yusupovlar Ailesi’nin son ferdi hatıratında bunu belirtir. Hatta peygamber sülalesine kadar giden lejandar bir efsane...
Fakat şurası belli ki Altın Ordu’dan geçme ve Rusya tarihinde bizzat Rahmaninov gibi, bizzat Şirinsk Şahmatov gibi -ki bu çok slavyan koyu milliyetçi bir maarif nazırıdır- gibi aileler vardır. Yusupov Sarayı, Arnovo dediğimiz, Yugenstil dediğimiz dönemin harikalarından bir bina. İçindeki tiyatrosu, mobilyaları görmeye değer. Bu kanalın etrafında bunun gibi başka saraylar da vardı ve hatta şu köşede yıkılanlar yerine kültür sarayı yapılanlar... Birini de söylemeliyiz. Yusupov ailesinin çok zengin arazileri vardı. O bununla yetinmedi ve kısa zamanda kendi ailevi nüfuzunu da kullanarak yaptığı işler ve yatırımlarla Rusya’nın en zengin sanayici ailesi haline dönüştü. Belki de tek örnekti. İhitilal olmasa da bir çok eski toprak beylerinin iflas edeceği açıktı, çünkü yaşamlarını ayarlamayı bilmiyorlardı.
Bizzat Tolstoy, Anna Karenina’da bunu çok açıkca tasvir ederdi. Bir diğer unsur da Volga boyundaki bugunkü Tataristan Cumhuriyeti’ndeki Kazanlıların çok aktif siyasi ve işadamı olmalarıydı. Bu iş adamları bazı halde firmalarının şubelerini Amerikalara, Orta Asya’ya yaymışlardı. Hiç şüphesiz ki bu tip gelişmelerle Rusya, harpten önce bir kalkınma gösteriyordu ama girdiği birinci harpte herşey altüst oldu ve komşu Osmanlı İmparatorluğu gibi yeni bir döneme girdi. Bu yeni dönemde Rus halkı da çok ağır faturalar ödemek zorunda kaldı.