19 Ekim 2008 Pazar

Harf Devrimi

Harf Devrimi

-İlber Ortaylı: Türkiye 1928 Kasım’ında harf devrimi yaptı bu çok önemli bir olaydır kültürel devrimdir çünkü hepimizin bildiği gibi dil insanoğlunun en önemli üretim ve anlaşma aracıdır ve dilin işaretlerle ifade edilmesi yazıdır yazı medeniyeti yansıtan bir enstrüman bir alet araç olmaktan ötede bir üretim aracıdır kayıt sistemidir çünkü şunu unutmayalım ne zaman ki insanlar toplumlar tüketeceklerinin üstünde bir üretime kavuşmaya başladıkları vakit yani depolama işlerine girdikleri vakit ve dolayısıyla mübadele ve mal doz aşımına başladıkları vakit kayıt kaçınılmaz olmuştur ve aslında birçok kişinin düşündüğünün aksine yazı dediğimiz olay uygar kültürel bir kayıttan çok doğrudan doğruya mal varlığımızın depoladığımız ürünün ve ürün dolaşımının takibine yarayan bir araçtır çünkü eski çağlarda kültür dediğimiz olay yani şiir dini metinler dualar birtakım meseller zaten sözlü olarak ezber yoluyla nakil ediliyordu ve dillerin kullanımında da bunların ezberine yönelik bir üslup vardı bu çok açık bir şeydir çok yakın çağlara kadar okuma yazma bilmemek cehalet sayılmazdı bazı şeyleri bilmek şartıyla mesela Hindistan Babil imparatorluğunun 17. Asırdaki en önemli hükümdarı hümayun okuma yazma bilmiyordu ama çağın entelektüeliydi.onun hafızasındaki şiir onun hafızasındaki tarih onun hafızasındaki coğrafi bilgi çok az insanda bulunuyordu eski roma metinlerine baktığınız zaman bunların ezbere çok müsait olduğunu görüyorsunuz bunların metin tutmak çok zordu M.Ö 4000 de Mezopotamya havzasında arkeolojik kazı katmanları dolayısıyla uruk 4 dediğimiz yani üstteki katmanlardan şehrin adının uruk olduğu belli ama 4. Katmanda bulunan yazılar dikdoğrafik yazıdır okunamıyor çivi yazısı gibi değil bugün için okunamıyor fakat bunların fazla ürünü getirip mabetlerde depolayanların rahipler tarafından tutulan kayıtları olduğu anlaşılıyor bu çok önemlidir Nil havzasındaki hiyeroglifte buna yöneliktir çünkü Nil aslında vergilendirme sistemi bakımından Nil’deki ziraat depolama sistemi bakımından da çok mükemmel bir kayıt sistemi gerektiriyordu.hiç şüphesiz ki yazı tarih demektir.bu görüş bugüne kadar da değişmemiştir.yazı öncesi tarihi malzeme çok iyi değerlendiriliyor. Hatta bazen bu malzemeyle yani bundan çanak çömlekle birtakım metal unsurlarla bunların coğrafi mukayesesi yoluyla o bölgenin tarihini yapmak yazılı metinlerden daha çok imkan veriyor kolaylık sağlıyor.buna rağmen yazı tarih demektir çünkü yazıyla temas kuruyoruz.yazısını okuyamadığımız kavimlerin tarihlerini biliyor muyuz elbet okunamayan birtakım yazıtlara rağmen komşu devletlerdeki komşu kültürlerdeki yazılı kayıtlarla bunu öğrenmişizdir en başta Avrupa böyledir yani Avrupa’nın yazısı yokken büyük Romalılar oraya girdiler ve Julyus Sezar’ın . debelyogaiukus...................... gal savaşlarından başlayarak orada mükemmel Latince Romalıların kayıtlarıyla bölgenin tarihini öğreniyoruz kendileri bir şey anlatmadıkları halde. Mesela mısırın hiyerografilerini okumadan çok uzun yıllar evvel bazı fragmanlarla yani o devirdeki mısırlıların yunanca yazdıkları tarihlerle mesela Maneto kişilerin getirdiği parçalarla bölge hakkında bir bilgimiz vardı ama ne zaman ki Şampolyon hiyeroglifi çözdü bu mısırlılarla yüz göz olduk sayılır temasa geldik ve o zaman mısırı tanımaya başladık tarih bu şekilde yazıya dayanır bu en önemli unsurdur yazı tarih demektir yazıdan evvel ki bölüme tarih öncesi diyoruz . Yazı aslında tarih boyunca 2 kanaldan yürümüş birincisi resim yazıları bizim uzak Asya’da bildiklerimiz bu bizim alfabe mantığımıza uymuyor. Bu diyagramlara dayanıyor. Bunu öğrenmek te bize zor geliyor onun için fakat yakın doğuda Akdeniz havzasındaki yazı ne olursa olsun aynı kökten geliyor. Çünkü bunlar seslere dayanan fonotik yapılı alfabelerdir. Mesela Arap alfabesi bir yerde Sami dillerin bir bölümüdür. Buna kim dahildir bugünkü yaşayan dillerde Arapça Arap alfabesi tabii hiç samillerle alakası olmayan İranlılar. Ve öbür tarafta İbranlar yani bugünkü İsrail'in dünyada ki Yahudilerin kullandığı alfabe, dillerin ifade etmek için. Öbür tarafta yine bu şubede ki Fenike yazısından çıkan türeyen önce yunan alfabesi ve Latin alfabesi, yaygın olarak Latin alfabesi kullanılıyor. Çünkü tamamıyla fonetik bir alfabedir. En mükemmel tekniktir. Bütün meselede budur. Tarih boyunca yazı değiştiren kavimler vardır. Bu çok anlamlıdır. Yani mesela eski İranlılara baktığınız zaman çivi yazısıyla ortaya çıkmışlar. Sonra arada Arapcaya yakın bir alfabe kullanmışlar. Ondan sonra Arap alfabesine geçmişler. Bunların içindeki bir şube yani Tacikistan halkı hatta Kril alfabesine geçmiş. Resmen o ülke Kril alfabesini kullandığı halde, resmen halk artık eski farsça metinleri okumak için avdet ediyor, Arap harfleriyle kendi edebiyatlarını okumaya yani bir yerde İran ve Afganistan halkıyla kendileriyle aynı dili kullanan halkla bir beraberliğin içine girmek üzere. Türklerde tarihte birkaç kere alfabe değiştirmişlerdir. Bunu coğrafi zaruretlerle yerine getirmişlerdir. Siyasi hakimiyet alanlarını gereği olarak yerine getirmişlerdir. Ve en sonuncusu ve önemlisi Uygur alfabesi dediğimiz aslında Soklara eski Esrangelosa bir alfabedir. Bunu ne gariptir ki Moğol İmparatorluğunda kançılar veya kitabet hizmetlerinde kullanılmıştır bu Uygurcayla. Fakat gerekse İslam medeniyetine o çevreye girişimiz İran üzerinden olduğu için biz Arap harflerini İranlılar üzerinde aldık. Ve bu aldığımız Arap alfabesi Arabistan'da gördüğümüz tip de değil, çünkü 3 tane harf ilavedir buna. Ç, P ve J. Gene Kefin kullanılışı da çok farklıdır. Bunların Türkçeye uyarlanması maalesef ne Arap harflerindeki nede Farsçada ki Arap harflerinin kullanımı kadar çok kesinlik arz eden pekinlik olan yüzde yüz doğruya yakın bir imla vermez. Aslında yaşayan dillerin hiç birinin ifade tarzı sesi yüzde yüz ifade edilmez alfabeyle buna büyük Batı dilleri de dahildir. Ama buna rağmen bir çoğu çok yakındır artık. Bu keyfiyet Arap harfini kullanan Araplarda, Farslarda da bizimkine göre daha pekinlikli daha yakındır ses tarzına ama Türkçe için bu uzun zamanlar söylenemezdi. Bu nedenledir ki Türkçede Arap harflerinin kullanımı bilhassa 18. ve 19. asırlarda bir problem haline gelmeye başlamıştır ve 20. yüzyılda da bildiğimiz harf devrimin nedeni olmuştur. Çok garip bir şey harf devrimini Türkiye yapmış değildir ilk başta. Bizden evvel kardeş bir cumhuriyet hem de Rusya'dan bağımsız olduğu bir zaman da Azerbaycan Cumhuriyeti yapmıştır. Ve ondan sonra bir düze Rusya'dan çıkan Türki cumhuriyetlerde de mesela Krım'da mesela Kazan'da Latin harfleri getirilmiştir hayata. Buralarda Kril alfabesinin hayata geçirilmesi 1930'lar da, Stalinist dönemde, daha çok bir Ruslaştırma eğilimi, Sovyetsizimi ve sosyalsizimi Rus diliyle Rus kültürüyle aynileştirme döneminde tatbik edilmiştir. Ve itiraf edeyim ki bu tip bir Kril alfabesinin böyle bir yazıdaki Ruslaştırma denemesinin tek kurbanı Türkler değildir. Daha hazin örnekler vardır demin söylediğimiz gibi Tacikler, farsça konuşan edebiyatları çok gelişmiş olan yazılı edebiyatları çok eski olan bir millet bunlardan biridir. İkinci harpten sonra Sovyetlere ilhak edilen Moldova Cumhuriyeti burada da Latine geçilmişti tekrardan Krile geçirdi. Buna karşı Ermeniler ve gürcüler gibi iki alfabenin çok eski olduğu literatürleri çok eski olduğu doğru bir yaklaşım istisna olarak elde tutulmuştur.Gene Baltık Cumhuriyetlerinde de Latin harfleri bırakılmıştır. Burada ilginç olan bir şey vardır Romen halkı 19. asra kadar bizim bildiğimiz Latin dili hem de Latinceye en yakın olan gruptan bir Latin dili olan Romenceyi Kril harfleriyle yazıyorlardı. İlk defa müstakil Romanya kurulduktan sonradır ki bunun değiştirildiğini yani Latin harflerinin tatbik edildiğini görüyoruz. Ve demin söylediğim gibi o bölgenin Moldava kısmı bir Sovyet cumhuriyetine dönüştürüldüğü zaman ikinci harpten sonra tekrardan Kril harflerine dönülmüştü aynı dil için. Gene çok ilginç bir biçimde bir İndo Avrupa dili olan uzak şubeden bir İndi Avrupa dili olan Arnavutça Arap harfleriyle yazılmıştır.

Gene çok ilginç bir biçimde bir Hindu Avrupa dili olan uzak şubeden bir dili olan Arnavutça Arap harfleri ile yazılmıştır. Bunun Latince ile yazılması doğrudan doğruya bizim dilimizin tarihçiliğimizin ve tefekkürümüzün çok parlak simalarından sayılan bir Arnavut aristokratı olan Şemseddin bey Şemsettin Sami Fıraşeri'nin önerdiği Latin alfabesi üzerine olmuştur yani 19. asırdan itibaren söz konusudur. Şurası bir gerçektir Latince mi? Arap harfleri mi? Doğu dünyasında çok büyük bir kavga konusuydu bu. 19. yy'ın ortasında Tanzimat reformlarının en iddialı ve hızlı döneminde Azerbaycan'ın ünlü düşünürlerinden daha doğrusu sanat ve kültür adamlarından Mirzafetali Ahundof veya Ahuntzade ki kendisi Kafkasya'nın idare merkezi olan Tiflis'te vilayet merkezinde tercüme bürosunda başkan yardımcısıydı Baron Rose'nin yanında. Tabi o devrin münevver Azerbaycanlıları kendi dillerini Türkçeyi iyi bildikleri gibi İstanbul Türkçesini de çok iyi anlıyorlar Rusça biliyor tabi Farsça Arapçası biliyor bilhassa farsça yazı yazacak kadar geliştirmişlerdir ve Fransızca ve Almanca gibi batının önde gelen dillerinden bir veya ikisini bilirlerdi. Mirzafetali Ahuntzade Türkçe için Latin alfabesini önerdi ve böyle bir şemayı bizim o günlerde teşkil edilen encümeni danişe getirdi. Zannetmeyin ki kendisini zındık diye kovaladılar. Ali paşa Fuat paşa Mustafa Reşit paşa hatta medreseden gelen Cevdet Paşa gibi o tarihte daha o kadar yüksek rütbede değildi ama o grubun içindeydi bunu ilginç bir proje olarak gördüler katiyen Mirzafetali Ahuntzade'yi tahkir etmediler açıktan reddetmediler hatta bir mecidiye nişanı kendisine lütfedildi ve geri döndü şimdi bakınız ortam çok değişiktir. Çok zarih olmayan bazı kayıtlara nazaran 2. Abdulhamidin bile Latin harflerini Türkçe için makul gördüğü görülüyor. Tabi bunu gerçekleştirmenin bir kaos yaratacağını bir çatışma yaratacağını gördüğü için geri kalmıştır. Aslında Türkçe Latin harfleri ile yazılmadı mı yazıldı. Bu tip yabancı dil lügatleri vardır mesela Yakobnac Naci Harşabani diye bir Macarın Türkçe kollogyal Türkçe dediği konuşulan Türkçe üzerine yazdığı bir Türkçe öğretme kılavuzu vardır. Latince Türkçe ve Macarca olmazı lazım oradaki Türkçenin yazılışı . Hiç şüphesiz ki 19. asırda Türkçeyi Latin harfleri ile en azından lügatlerde ve gramer kitaplarında kullanıyorlardı. Bu çok olgun bir imla değildi Fransız imlasına yakındı. Daha da ilginci bu asırda bir de Karamanliga dediğimiz İncil sadece İncil değil ilmi mecmua edebiyat kitapları bile var bilhassa Evangelidos Misalidis gibi bir karamanlı yani Türk Hıristiyan Rum dediğimiz ama Türkmen Hıristiyan Ortodoks bir münevverin yazdığı bir roman var Bunlar Yunan harfleri ile Türkçe yazıyorlar çok zor bir imla aynı şekilde ermeni harfleri ile yazılan bir Türkçe var bunun aksi de söz konusudur mesela sakız adasının Egina adasının ve iyon adaları dediğimiz Adriyatik'teki bazı adaların Kefalonya da ahalisi Katolik olduğu için Rum olmalarına rağmen İstanbul'da da böyle Helen Katolik bir grup vardı bunlar Latin harfleri kullandılar Buna sakız adasında mesela Frangokyotika deniyor Kiyos Sakız adasının Frenkçesi Latin harfleri ile yazıyorlar bu tabi zaman içinde kaybolup gitmiştir ama böyle bir gerçek vardır Hristiyan Yunanlılar içinde el camia dediğimiz Arap harfleri ile yunanca yazma adeti vardı Yorgodedes Türkologlardan bunu inceliyor Bosna Hersek’de bildiğimiz Sırp Hırvatça geniş ölçüde Arap harfleri ile yazılıyordu o yüzden Bosnalıların konuştuğu dilin o kaynaktan uzaklaşmasına yardım etti. Ve tabi Arnavutça öyle yazılıyordu bunlar bilinen özelliklerdendir.19 yy'a gelindiği zaman hiç şüphesiz ki Türkiye çok önemli bir bürokratik devrim geçirdi Tanzimat idaresi demek idarenin insanların toplumun hayatına aktif müdahalesi demektir Okul açıyordu devlet sağlık işleri ile ilgileniyordu vergilerin daha düzenli bir biçimde toplanması söz konusuydu askerlik ordu meselesi kayıt kuyutu gerektiriyordu ve nüfus hareketlerinin takip edilmesi başlamıştı şimdi bu keyfiyet karşısında memur kadroları büyüdü okuma yazma yani kitleyle temas kurulması gazete çıkarılması ki 2. Mahmut biliyorsunuz takvim-i mekayı çıkartmıştı ve Mısır’da da Hidivlik İadresi Mehmet Ali Paşa aynı şeyi tekrarlamıştı hatta onlar öncüydü bile. Matbaanın geliştiğini görüyoruz. Bu durumda sadece okumak konumunda olanlar idare edilenler değildi idare edenlerinde daha kolay daha standart bir imanla ile yazmaları gerekiyordu. Bu bize has bir keyfiyet değildir 18 yy'ın başında Rusya aynı keyfiyet içinde bürokratik modernleşmesine başladığında büyük Petro Slav Rus alfabesini ıslah etti ve tam 11 harfi çıkarttı lüzumsuz gördüğü aynı şeyin benzerini 1917'en sonra Bolşeviklerde yaptılar Avusturya’da Mariterez imlayı ıslah etti Fransa 17. asırda yapmıştı bunu çok daha erken bir dönemde demek ki bu bir kaçınılmaz dönemeçti ve Türkiye bu yola girdi Şemseddin Sami bey ünlü lügat ve ansiklopedisinde kamusel alam, kamusuturki ve kamusufransevi'de Türk alfabesini Osmanlıca dediğimiz Arap harfli Türkçeyi bir takım harekelerle yazmak bir yana bir takım seslileri ilave etmiştir. Mesela gül harfini "k" ve "l" diye değil eskiden olduğu gibi g ve l araya vav u koyar. Bustanı yazarken mesela dikkat ederler bir takım isimlerde buna dikkat edilir. Aynı şeyi kırımda bütün türk dünyası için İstanbul Türkçesi ile bir gazete çıkaran tercüman gazetesini çıkaran İsmail bey Gaspıralı'da yapmıştır hatta o kadar ki bu tip yeni ilalı Türkçeyi öğretmek için usulü Cedid dediği mektepleri kurmaya başlamış buralarda süratle okuma yazma öğretmiştir ve bunların sayısı 20 yıl içinde ta uzak Asya’daki doğu Türkistan’a kadar beş bine ulaşmıştır bu okulların sayısı bu usül üzeri öğretilirdi Gene Türkiye’de 2. meşrutiyette sattı el husri kurduğu çocuk yuvalarında bu tarz biçimde okuma yazma öğretiyordu ki benim neslimde ilkokula gittiğimiz zaman onun yöntemleri ile tabi Latin harfleri ile kolay okuma yazma öğrenirdik. Bu hiç şüphesiz ki problemi çözmüyordu Nasıl olurda sekiz tane ünlü ile bugün yazılan Türkçe o devirde sadece vav ya elif bir ölçüde güzel h dediğimiz üç buçuk sesli harf ile işi idare edecek. Tabi bu imla karışıklığı değişiklikler getirdi. Kitlenin okuma yazmayı hızlı öğrenmesi için harbin içinde Enver paşa bütün harfleri Arap harflerini bitişmeden yazılacağı bir sistem getirtti Enver’i yazı denir pratik değildi bırakıldı Türk cemiyeti her gazetenin her derginin nerdeyse her nüshasında bu sorunu tartışır hale geldi. Kaldıralım kaldırmayalım yani imla harflerini. Latin harflerini getirelim getirmeyelim. Hayır efendim imlayı ıslah edelim

Kaldıralım kaldırmayalım yani Latin harflerini getirelim getirmeyelim, hayır efendim imlayı ıslah edelim. Bu 1928'e kadar devam etti. 19282in önündeki örnek Azerbaycan'dı. Aynı şey İzmir İktisat Kongresinde ileri sürüldüğünde yani bu yazı okuma yazmaya mani, bununla iktisati hayat gelişmezdi dendiğinde Kazım Karabekir Paşa dedi Efendim Azerbaycan bu işi yaptı rezil oldular. Ne kadar rezil olduklarını bilmiyoruz ama imlayı standart olarak tatbik edemedilerdi bazı sorunlar vardı ve o yüzden de 19302larda Azerbaycan alfabe olarak Kril harflerine döndürüldü. Ardından da öbürlerinde aynı şey tatbik edildi. Türkiye'de çok az sayıda insan bu konuda radikal bir harekete karar vermiştir. Ve karşı olanlar daha mutedil davranalım diyenler vardır. Karşı olanlardan biri inkilaf kanunla gerçekleşene kadar ünlü türküloğumuz Türk tarih profesörümüz Fuat Köprülü Hocaydı buna karşılık Avram Galanti Türk Musevi Cemaatinin aydın tarihçisi bu harfler terakkiye mani değildir diyen ve halen okunan bir risali kaleme almıştır. O da demek ki bu cephedeydi ama demek ki bunu isteyenler vardı. Ne tuhaftır Atatürk istiyordu şiddetle, İsmet Paşa aman Yavaş yavaş ikisini de tatbik edelim dedi. Buna karşı Mustafa Kemal Paşa'nın dediği şudur ikisi de tatbik edilirse bu iş yürümez. Nitekim Kasım 28'de ki radikal karara rağmen daha çok üniversiteler de bile talebelerin Arap harfleriyle not tuttuğu hatta o notlara imtihan için tesir ettiklerinde Arap harflerini kullandıklarını yani ben 30'ların sonundaki hukuk fakültesinde tesirlerin Arap harfleriyle olduğunu biliyorum. Gazetelerde yavaş yavaş geçildi başında imla zorlukları vardı. Fakat bunlarda zamanla düzeldi bir standarda doğru geldi. Şunu söylemek gerekir matbaacılıkta ve basın sanayide bir çöküntü hissedildi. Ama 30 bin küsur kitapla başıkla hayatını tamamlayan Arap harfli Türk edebiyatı bugün hiç şüphesiz ki artık milyonlarla başlığa ulaşmıştır. Bunun değiştirilmesi söz konusu değildir. Efendim harfler kalktı değiştirildi eski kültürümüzü takip edemez hale geldik. Doğrusu şudur filolojik hassasiyeti olmayan muhtelif dilleri ve eski metinleri mukayeseli olarak okuma alışkanlığı edinemeyen bir toplumda bu çok geçerli değildir. Geçen asırları Türkleri çok az kişi dışında eski metinleri okuyamamışlardır. Okumamışlardır böyle bir neşriyat yoktur. Eski harflerin muhtelif kullanılışı buna manidir. Buna karşılık şimdi daha iyi okuyanlar vardır. Bir hocamızın Faruk Akün'ün edebiyat fakültesinde bir palegrofi seminarında dediği gibi Artık yeni nesiller için Arap imlasının ve Osmanlıcanın bir handicup bir set teşkil etmediği görülmektedir. Bu meseleyi halletmişlerdir. Demek ki filolojik devrimi yaptığımız takdirde yani bir ölçüde tüm sosyal bilimlerde hukuktaki ilgili öğrencinin bu harfleri öğrendiği takdirde böyle bir sorun olmayacaktır ve esasen Arap harfleri öğrenmek ve okumak çok zor değildir.