2071 Bu her şeyi mübah sayış, her yana bu topluluktan yayıldı da her kalleş bozguncuya da ruhsat fetvâsı kesildi.
Nerde Peygamber’in ashâbının yolu – yordamı; nerde namaz, tespih, nerde onun edebleri?
2071 – 2072. Her şeyi mübah saymaya “İbâha”, bu yolu tutana ve tutanlara “İbahî – İbâhiyyun”, bu yola da “ İbâhıyye” denir. Vahdet-i Vücut inancında aşırı gidenler göre her varlık, Hakk’ın zuhûrudur. Onlarca yapılan işleri, gerçekte yapan Tanrı’dır ve efâl, yâni işler, sıfatların zuhûrundan başka bir şey değildir; sıfatlarsa, zâtın zuhûru olduğundan, her şey O’dur; âlemdeki tezatlar, Tanrı’nın Esmâ ve sıfâtındaki tekabülden (karşılaşmadan) meydana gelir; çünkü Tanrı, hem acıyıcıdır, hem kahredici; hem verendir, hem vermeyen; hem diriltendir, hem öldüren… Bu bakımdan hayır, şer, lûtuf, kahır, hep nisbî ve izâfîdir ve herkes, istîdadına, yâni mazhariyetine göre iş yapar ve yaptığı iş, kendi mazhariyetine göre doğrudur, yerindedir. Bu inanç, âlemi Tanrı tanımak bakımından maddeciliğin ta kendisi olduğu gibi her işi, yapanına göre doğru ve yerinde bilmek bakımından da İbâhaya varır. Bu aşırı inancı, Şerîatçılar kabûl etmedikleri gibi Vahdet inacını şer’î bir şekilde kabûl eden Tasavvuf ehli de reddeder. Bu aşırı inançta, emir, nehiy kalmaz ve şerîatın, âlemin nizâmı için konmuş kanunlar olduğu kanaâti belirir. Mevlânâ, böyle hiç düşünmemiştir. Yunan felsefesinin İslâma tatbıykı gayretinden, hattâ dînî inanç ve hükümleri, dînî gibi gösterilen yorumlarla yıkmak gayretinden doğan ve İsmâîlîlerin Bâtınî kolu tarafından hayâta da uygulandırılan Hukemâ felsefesi, tasavvufa da tesîr etmiş, bu çeşit sûfiler, İbâha yolunu tutmuşlardır. Mevlânâ bu beyitlerde, bunları kınamaktadır. (Bâtınîlik için “Sımava Kadısıoğlu Şeyh Bedreddin” adlı eserimizin “Sunuş” bölümünün II. kısmına; s. 12-30; Vahdet-i Vücut için I. c. in 18. beytinin ve 602-620. b. lerin ş. bk.)
Mesnevî Tercemesi ve Şerhi –Abdülbâki Gölpınarlı cilt 6